Kayda değerliliği her geçen yıl azalmasına karşın, safsata şaşası pastel çağımızda önemliymiş gibi yapılarak üzerine titrenilen Akademi Ödülleri’nde gerekli gereksiz her şey üzerine konuşulurken bir kez daha hemen herkesin göz ardı etmeyi başardığı kategori kısa metraj dalları oldu. Önüne gelenin Oscar favorileri/tahminlerini paylaştığı işlevsiz veriler kazanında bir kişi de kalkıp kısa film dallarında favorileri dile getirmedi, “kim kazanmalı / kim kazanacak” gibi zekâ ürünü paylaşımlarda bulunmadı. Bu körlük, alıklık neticesinde kısa metraj kurmaca dalında kimlerin hakkının yendiğini de elbette kimse konuşmadı. Öyleyse biz konuşalım. Hitchcock’un Arka Pencere’siyle Kieslowski’nin Aşk Üzerine Kısa Bir Filmi’ni izlemiş olanlar için oldukça sıradan, yavan bir komşu gözetleme filmi olan The Neighbors’ Window Oscar heykelciğine uzanmamalıydı. Gerçi film en azından röntgencilik meselesini kuşak farkı, geçmişin ve gençliğin canlılığı, aile kurumu üzerine hafif “acaba”lar getirerek vermesiyle, ve de önceki yıl bu ödülü alan Skin gibi politik doğruculuk fırtınasına kapılmamasıyla kayda değer ancak bizce Meryam Joobeur’un yazıp yönettiği, 2018 yapımı ödüllü film Brotherhood / Kardeşlik, Oscar almalıydı.
Tunus kırsalında geçen film, Muhammed’in, Suriye’de cihatçı çetelere katılarak evi terk eden büyük oğlu Malik’in eve dönüşüyle yaşananları konu ediniyor. Malik yanında, tabiri caizse, burkası nedeniyle ne ve kim olduğu belirsiz bir eşin yer alması, bu aile buluşmasını daha da sorunlu bir noktaya taşıyor. Bu çerçeve filmin ucuz politik mesajlar eşliğinde hoşgörü, kültürel çoğulculuk gibi çiğnenmekten yutulamaz – yutturulamaz – hale gelmiş kavram yelpazesinde yüzeysel hümanizmler vereceği düşünülebilir. Ancak Brotherhood buna asla yönelmeyerek siyasal İslam ve beraberinde şeriat eleştirisini apaçık şekilde ifade ediyor. Batının üzerinde yükseldiği kendi değerlerine sırt çevirmek pahasına, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da boğmak için var gücüyle çaba harcadığı laikliğin, filmde Muhammed ve ailesinin sırtını yasladığı bir değer oluşu oldukça önemli. Zira Brotherhood, inanç-laiklik üzerinden ilerleyebileceği bir çatışma yerine aile kurumu, bağışlama, affetme gibi alt başlıkları tercih ediyor. Malik üzerinden yaşanan gerilimler ile, eş zamanlı bir bakışta pekala bir yol hikayesi ve bu sayede meydana gelen dönüşümler olarak da okunabilecek filmin oyuncu yönetiminin kusursuzluğu, bir kısa metraja göre uzun sayılabilecek 25 dakikalık süresini eritiyor. Özellikle baba rolündeki Mohamed Grayaâ olmak üzere filmin tüm karakterleri izleyiciye nüfuz edebilecek ve farklı özdeşleşmelerle farklı yaklaşımlar sağlayabilecek zengin bir alımlama deneyimine imkân sağlıyor. Brotherhood’un Vincent Gonneville imzalı görüntü yönetiminde tercih edilen renk ve ışık dokularının, aynı anda Akdeniz izlenimciliği ve Baltık dışavurumculuğu çeşitliliği sunabilmesi, kadraj tercihinin 4:3’e yakın oluşuyla örtüştüğünde ortaya, klişe olmak pahasına, tablo gibi resimler çıkıyor. Bunda Valérie-Jeanne Mathieu’nun başarılı sanat yönetiminin de etkisi büyük. Öyle ki film, coğrafi dokusuyla sağladığı görsel zenginliğin aynısı hatta yer yer fazlasını dört duvar arasında gözler önüne serebiliyor. Brotherhood, Batının, işine yaradığı ölçüde desteklediği bağnazlığa karşı laik tepkisiyle benzerlerinden sıyrılırken ele aldığı sade örnek üzerinden anlamlı önermesini, Joobeur’un, Oscar’a ihtiyaç bile duymayacak yetkinlikteki sinematografisiyle harmanlayarak bir ileti olmanın ötesinde, sanatsal bir başyapıta dönüşüyor.