Ummuyoruz. İnancımız yalnızca kendi çarkımızda dönüyor. Hayallerin önünü çok ucuza kesiyoruz.
Küçümsüyoruz. Bir yerlere bir takım izler bırakma hevesi taşıyan her insanı hep kabı küçük ithamlara yakıştırıyoruz. Bencil konuşmalar yapıyoruz.
Sait Faik ne güzel şöylemişti halbuki: ” Dünyayı güzellik kurtarak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey. “
Sorgulayanı yüzü asık kelimelerle aforoz ediyor. Kurguları en üçkağıtçı olanlara yazdırıyoruz.
Bu salgınla kitlelerin ruhunu kemiriyor. Titrek ellerle içten içe memnuniyetsizliğimizi fısıldıyoruz.
Çocukları küstürüyor. Oyunlarını bozup, toplarını kesiyoruz. Vicdanımızın ekseninde ki küçük hırsların, büyük savaşlarını yapıyoruz. Alıştırılıyoruz. Ölümleri çocuklara yakıştırıp, yine bu ölümlere alıştırıyoruz… Peki ya tüm bunlar ne için? Asla karnı doymayan iktidar ya da güç için mi?
Yazık. Pek yazık. Bir dünyayı paylaşamadık.
Kadınları yaftalıyoruz. Yalnızca fiziksel boyutta ağırlığı olan erkekler tarafından öldürülüyoruz.
Amcasına pipisini gösteren erkekler tarafından tecavüze uğruyor. Erkekliği ataerkil kalıplara koyuyoruz. Bizler kız çocuklarını yanlış anlamlarda seviyoruz. Bir kadın ne ölçüde metalaştırılabilirse bunu o ölçüsüzlükle yapıyor. Kıvrımları seviyor fakat bir vizyonu paylaşamıyoruz.
Kendi yetersizliğimizi, çocuklardan çıkarıp onları büyük ellerle incitiyor. Mazluma yeten güçle tatmin oluyoruz. Pedofiliyi şuursuzca besleyip, utanmaksızın alnımız ak geziyoruz. Tecavüzü meşrulaştırıp, yine tecavüzcüsünün koynunda pışpışlıyoruz. İyi hal ve tahrik indirimleri uyduruyoruz.
‘Bunun halası geldi mi?’
***
Hiç yerini yadırgamadan
En hafifinden en yüklüsüne ürkütücü bir vaziyette
Kısa fakat gerçekten pek kısa
Anlık hüzün silsilesi vurgun yapıyor.
Geliyor ama ev sahibini fazla tutmuyor.
Kapıyı göstermene hiç hal vermiyor.
Bu yüzyıl kanlı.
Bizi masumiyet yıkayacak.
Safları sıklaştırın…
*** Görsel: 29 rue d’Astorg (1936) – Dora Maar