Bir sayısal veri zikretmek anlamsız; ama televizyon dizisi piyasasında büyük pay sahibi olduğunu bildiğimiz Ay Yapım’ın, sık olmamakla birlikte, sinemada “büyük” işlere para yatırdığı da malum. Yakın zamanda Elif Şafak ve Alev Alatlı’nın romanlarının filme uyarlanmasına destek sunacak olan şirketin, geçtiğimiz yıl el attığı, Halis Karataş ve efsane yarış atı Bold Pilot’ın birlikteliğinden yola çıkılarak jokeyin özel yaşamının beyaz perdeye taşınması işini burada özellikle hatırlatmak isterim ki, kendilerinin sinemadan ne umdukları konusu netleşsin.
Bir yazıda dile getirmiştim; Ay Yapım’ın talebi ile ve elbette ki Karataş ve eşi merhum Begüm Atman’ın ailesinin de onayıyla, senarist Serkan Yörük ve yönetmen Ahmet Katıksız bir gerçek yaşam hikâyesi anlattıklarını iddia ederek seyirciyi açıkça kandırmışlar, Bold Pilot’ı ve Karataş’ı sevenlerin yirmi beşer lirasını çalmışlardı.
İki binlerin başından bu yana, piyasa işi pek çok filmin ve dizinin altında imzası olan Ahmet Katıksız’ın ismini, birkaç aydır çokça konuşulan ve nihayet geçtiğimiz hafta ilk sezonu ile Netflix’te yerini alan Aşk 101’in künyesinde de görünce, üstelik bunun yapımcısının da Ay Yapım adlı şirket olduğunu öğrenince, izleyiciyi ne tür bir şeyin beklediğini az çok tahmin etmiştim. Dizinin ilk sekiz bölümünü izledikten sonra ortada kaliteli bir yapımın olmadığını, dahası ve beni asıl ilgilendiren, para kazanmak dışında hiçbir şeyin amaçlanmadığını, üstelik bu esnada samimiyetsizliğin de tavan yaptığını görmek çok şaşırtıcı olmadı.
Dizinin diğer yönetmeni Deniz Yorulmazer ve senaristi Meriç Acemi (Çocuklar Duymasın’ın Yasemin’i) de elbette yine aynı piyasacı camiadan. Üç ismin yolları sık sık kesişmiş ve uyumlu bir ekip olmuşlar. Ay Yapım’ın himayesinde pazarlamaya odaklanmışlar. Pazarladıkları ise bu kez doksanlar ya da 90’s…
“Muhalif” bir internet yayını olan Duvar adlı mecrada, “Aşk 101 parlatma seansları” kapsamında, dizinin yaratıcı ekibiyle yapılan görüşmeden öğreniyoruz:
Senarist Meriç Acemi, sürecin 2018’de başladığını, Netflix yetkililerinin kendisi ile görüşmeler yaptığını, kendisinin de özelinde bireysel anılarından yola çıkarak bir anlatı kurduğunu söylemiş. Meselenin özü, 17 yaşında, ben kim olacağım, sorusunu sorabilmek imiş.
Yönetmenler de hikâyeyi ekrana taşırken, özü kaçırmamaya gayret etmişler. Dizideki beş ana karakterin grup ruhunu, doksanların atmosferi içinde en iyi biçimde anlatabilmeyi amaçlamışlar. Ancak bunu yaparken, aynı zamanda da bir zamansızlık duygusu teşkil etmeye çalışmışlar.
Ekip üyelerinin ezberden söylediği sözlerin burasında biraz durmak gerekiyor. Çünkü diziyle ilgili en göze çarpan, çarpacak olan eleştirilerden biri, söylendiği gibi olayların 1998’de geçip geçmediğidir.
Spotify’da oluşturulmuş ve çoğu doksanlara dahi ait olmayan 58 şarkılık bir Aşk 101 listesi var. Ve dizide okunan şiirlerin, çalınan dinlenen şarkıların büyük bölümünün iki binlere ait olması, aslında hikâyenin güçlü kılınması içinmiş.
Senarist ve yönetmenler, müziğin dramatize ediciliğinden çokça, sıkça, fazlaca yararlanmalarını bu şekilde mantığa bürüyorlar ve döneme uygun olma, olmama irdelemesine peşinen set çekiyorlar.
Bunun büyük bir yalan, dahası pazarlama tekniği olduğunu vurgulamak zorundayız. 1998’de geçtiği ve internetsiz, cep telefonsuz doksanlar naifliğinin anlatılacak olduğu söylenen Aşk 101, bu haliyle Y kuşağına; zamansızlık iddiası ve neredeyse tamamı iki binlere ait davranış, olay, sözcüklerle var edilen karakterlerle de bugünün genç kuşağına pazarlanmaktadır.
Yeni Türkiye’nin sinemacı, televizyoncu kuşağından başka türlüsü elbette ki beklenemezdi.
Bu ön planda olan beş kişilik ve 17 yaşındaki karakterleri canlandıran oyuncuların seçimi de tamamen pazarlamacılıkla alakalıdır. İsimleri saymak gereksiz; hepsi Instagram kuşağının ekranda görmekten mutlu olduğu, seyircisi garanti kişiler. Bunların yanına, bütün oyunculuk yaşamı gençlik dizilerinde geçmiş Kaan Urgancıoğlu ve güzeller güzeli partneri Pınar Deniz de eklenince kadro tamam oluveriyor.
Bununla birlikte, şu da var ki, Aşk 101, Ay Yapım’ın belki de en ucuz işidir. 1998 senesi ile alakalı hiçbir şey dizide yok. Tek bir mekân dahi tasarlamamışlar. Okul, ev gibi kapalı ve vapur, basketbol sahası gibi yakın çekimlerle arkası, sağı solu gizlenen mekânlarda geçiyor bütün sekiz bölüm. Zamansızlık hissi yaratma çabasından galiba. Ne hoş bir söylem bu da; diziye yapılacak her eleştiriyi karşılayabiliyor. Ancak…
Tam burada, bu, doksanlar mı değil mi, konusuna istinaden; yine “muhalif” hatta “solcu” BirGün gazetesinin “Aşk 101 parlatma seansları”na katkısını anmak elzem oluyor. Dizi oyuncuları ile röportaj yapılan gazetede, röportaj başlığı, oyunculardan birinin ifadesinin bire bir aktarımı ile teşkil edilmiş çünkü: “Aşk 101 dizisi oyuncuları BirGün‘e konuştu: 90’lar rüzgârı esecek!..”
Meselenin ne olduğunu anlatmış olduk; ama tekrarlamak gerekirse, Aşk 101, doksanların iki binler kafasıyla, başka deyişle yeni Türkiye ruhuyla pazarlanmasıdır. Ay Yapım’ın ve kadrolu yönetmenlerinin, senaristlerinin cebini şişirmesidir. Ama bunları dile getirmeye, dile getirenlere kulak vermeye ne gerek var değil mi?
Hepimiz, “solcu” BirGün gazetesinin güncel Pazar ekinde konuyla ilgili kalem oynatan “solcu” Murat Tırpan’ın çağrısına kulak vermeliyiz: “Böylesi sıra dışı dönemlerde her zaman hayatın dertleriyle bizi meşgul eden sağlam, klasik filmler izlemeye çalışmanın çok da gereği yok. Sıcak bir içecek hazırlayıp koltuğa gömülün… Bazen küçük bir regresyon yaşayıp geri dönmek gayet öğretici olabilir. Aşk 101’e bir şans verin derim.”
Ama her şey bu kadar basit mi?..
Dünyayı değiştirecek cüreti kendinde bulanlar, bulduğunu söyleyenler en azından, bu kadar aciz, umursamaz mı olmalı? Vasata, ucuza, bayağıya bu kadar kolay mı tav olmalı?
Aşk 101 bir yana, kültür sanat, edebiyat, sinema üretimlerinde, bir solcu ile bir liberalin beğenileri, zevkleri nasıl bu kadar benzeşebiliyor? Hürriyet Gösteri ile Evrensel Kültür dergileri, Radikal ve BirGün gazeteleri nasıl aynı çizgide olabiliyor? Kültür sanat sevicilerinin, solculuk satıcılarının dilinden düşürmediği Gramsci, neden en ihtiyaç duyulan anda hatırlanmıyor?
Aşk 101’e dönersek… Bu doksanlar pilavının çok su kaldıracağı aşikâr. Üç yıl önce bir vesile ile konuyla ilgili birkaç söz etmiştim. Ancak Ay Yapım’ın doksanlara el atması gösteriyor ki Aşk 101 henüz başlangıç. Doksanlar pazarlama işinde yolun henüz başındayız. Doksanlar nesli diye tabir edilenler olarak, bizler, kendi sözümüzü söyleyemediğimiz sürece, yapımcılar ve pazarlamacılar, anılarımızı savurmaya, onlardan para kazanmaya devam edecekler.