Başlarken…
İçinden geçtiğimiz korona günlerinde nasıl bir evde, genel olarak hangi şartlarda yaşadığımız zorlukların seviyesini ve direnme gücümüzü nasıl da etkiliyor. İnsanlık tarihine geçecek bu olağanüstü koşullardan ne kadar ve nasıl etkilendiğimiz, pandemi sonrasının dünyasını olumlu anlamda değiştirme gücüne sahip sayılmaz mı? Eşitlik konusu medyada olması gerektiği gibi yer almasa da hepimiz bugünlerde sadece nasıl bir evde yaşadığımız üzerinden bile eşitlik üzerine düşünüyor olmalıyız. Herkesin evine yeterince ışık giriyor mu? Yeterli büyüklükte mi? Güvenli mi? Yeterince ısınıyor mu? Balkonu var mı? Bahçesi var mı? Yalnızca fiziksel değil ruhsal olarak da sağlıklı kalabilmek için herkesin insanca yaşam alanına ihtiyacı var.
6 yıl kadar yaşadığım Juneau’da (Alaska) en son liman içerisindeki bir apartman dairesinde oturmuştuk. Pencereden limandaki fokları görebiliyor, balina uğradığında nefesinin sesini kapımızın önünden duyabiliyordum. Ucu ucuna geçiniyorduk, eşyalarımızın da büyük bölümü kullanılmıştı ancak sadece böyle bir evde yaşıyor olduğum, evden 5 adım atınca denizaslanlarının arasında yürüyebildiğim için çok şanslı olduğumu düşünüyor ve biraz utanıyordum ki bir tutam utanç, şanslı olduğum konulardan her söz edişimde hissettiğim bir duygudur.
Özellikle sosyal medya ile yaşantılarımızı fazlaca görünür kıldığımız şu çağda ayrıcalıklarımızın farkında olmak eşitsizliğin farkında olmak anlamına geleceği için de çok önemli. En uygar saydığımız ülkelerin bile vatandaşlarına ücretsiz ya da ucuz sağlık ve eğitim hizmeti vermediği bu dünyada yemelere, içmelere, gezmelere doymamamız ve dahasının peşinden gitmemiz isteniyor. Oysa eşitsizlik dışında yaban hayat konusu da var. Bizler çılgın gibi tüketmeye, çılgın hızla doğal alanları evle, yolla doldurmaya devam ettiğimiz sürece yeryüzünün bizden başka milyonlarca canlının da evi olduğunu unutuyoruz. Dolayısıyla ev olgusu hem insan hem de tüm canlılar adına daha güzel, adil bir dünya kurma iradesi inşasında önemli bir durak. Sözünü ettiğim, bir tutamı gerekli utanca, huzursuzluğa dönersem, Alaska’da çalışırken penceresinden fok görebildiğim evimizin manzarasını bir de iş makinesi varken çekmiştim. Şimdi burada karaladıklarımdan söz edip paylaşana kadar Türkiye’ye döndük ama silmediğim o fotoğrafı bu günlerdeki düşüncelerimi yansıttığı için burada paylaşmak istiyorum.
Mutlaka sizlerin de hissettiği o bir tutamlık duyguları bile yaşamamak için eşitliği gerçek kılabiliriz umarım. Korona günlerine dair pek çok yazarımızın kaleminden çıkanların da benzer kaygılar içermesi çok umut verici değil mi? İyi okumalar.
Bu da yaklaşık aynı noktadan fok videomuz;
Özgür Keşaplı Didrickson
20 Mart 2020
Pearl Jam’den Mike McCready “Herkese merhaba! Güvenliğinize dikkat edin ve mümkünse evde kalın. Ben bu banyoyu terk etmeyeceğim!!” notuyla birlikte en iyi üretimlerimi yaptığını söylediği banyosunda gitar çaldığı bir video yayımladı bugün. Gitar çalmadan önce Bob Dylan’la ilgili Martin Scorsese belgeseli Rolling Thunder Revue’yü (Gürleyen Yıldırım Revüsü) izlediğini, orada “Hurricane” şarkısının çok etkileyici bir versiyonun olduğundan, Bruce Springsteen’in otobiyografisini ve Baudelarie şiirlerini okuduğundan söz ediyor;
McCready ilerleyen günlerde banyosundan 2 gitar kaydı daha yayımladı. Pearl Jam’in Facebook sayfasından onları da izleyebilirsiniz.
22 Mart 2020
Alacabel’de kar, Seydişehir’de leylekler…
Hasan Öz
22 Mart 2020
Trabzon
25 Mart 2020
Selçuk 14:50 gibi
Pencereden bakarken bir Atalanta (Vanessa atalanta) kelebeği gördüm. Bu sene konmuş halde gördüğüm ilk Atalanta. Uçarken bile sadece bir kez gördüm sanırım. Göçmen kelebeklerimizden bu türe ait arşivden bir video paylaşayım (Burhaniye, 2018 Ekim).
Özgür Keşaplı Didrickson
3 Nisan- Mustafa Bilgin
“(…)
Tabiat bilimiyle uğraşanların dediklerine göre, kakım (hermine) bembeyaz tüylü, küçük bir hayvancıkmış: avcılar, onu yakalamak için şu kurnazlığa başvururlarmış; geçeceği yolu beller, çamurla kapatırlarmış; sonra hayvanı gözetler, o yola sürerlermiş; hayvancağız, çamurlu yere gelince zınk diye dururmuş, özgürlüğünden ve canından daha değerli gördüğü güzelim tüylerini kirletmektense, yakalanmayı yeğlermiş.
(…)
Keşke bu mükemmel hayvancığı çıplak gözle görmek şansına sahip olabilse insan, fakat ben şu aralar yeniden okuduğum Don Kişot‘ta ismine rast geldim. Merak ettim, internette araştırdım.
Bu güzelliği benim gibi öncesinde tanımayan Dirimbilim Günlüğü okurları da tanısın istedim.
Mustafa Bilgin
7 Nisan 2020
İstanbul
koca bir günü
gökyüzüne baka baka geçirdim
gökyüzünde yalnız
gökyüzü vardı.
tsuboi shigeji
evinde canı sıkılanlara bugünkü önerim de bu olsun…
Gevher Gökçe
10 Nisan 2020
Bulancak, Giresun
13 Nisan 2020
Karanlıkdere Köyü, Niğde
Bahar mı gelmişti
Mor dağlarıma?
Nasıl da
Misk-i amber kokardı…
Bir yanda Kardelen çiçekleri
Karlar altından çıkardı
Diğer yanda,
Asi dağ çiçekleri
Kayalar arasında açardı…
Muzaffer Kalaba
Şehirde dört duvar arasında yaşamak zorunda kalan sevdiklerime bir nebze de olsa moral olsun diye paylaşıyorum bu güzellikleri, sizin gözünüz gönlünüzle de bakıyorum her bir kareye. Niğde’nin Karanlıkdere köyünü çevreleyen dağların zirvelerine yürüyoruz her gün, dağlar meskenim oldu.Köyümün güzeli oldum corona sayesinde.
Semiha Koç
17 Nisan 2020
İstanbul
Doğa karantinadan memnun. Düzenli sulanan ev bitkileri çiçek açıyor, ev hayvanları insanlarıyla hep birlikte olmaktan şımarıyor, ürkek yaban hayvanları şehirleri keşfe çıkıyor, avlanan birçok hayvan belki daha huzurla yavruluyor ve yavrularını büyütüyor. İnsanlar nefes almalarını zorlayan bir hastalık ile savaşırken doğa belki ilk defa daha az kirletilen bir atmosferde azıcık nefes alıyor. Türdaşlarım acı çekiyor olmasa ara ara böyle kapansak mı evlere diyeceğim…
Senem Tuğ Aksöyek
17 Nisan 2020
İstanbul
siz de internete girdiğinizde kendinizi zorla kapattığınız dolabın kapağını açmış gibi hissediyor musunuz? hani içinde ne varsa bir anda hepsi birden üstünüze yığılıverir, o yığının içinde asıl aradığınızı bulana kadar vaktiniz geçer, canınız çıkar, o sırada unutulmuş ya da ertelenmek zorunda kalmış ne varsa aklınıza üşüşür, dikkatiniz dağılır, gene o lânet yetişememe telaşına kapılırsınız, kendinizi yetersiz hissedersiniz, yapmaya kalkıştığınız işin de tadı tuzu kalmaz.. evi küçük kitabı çok, vakti az hayali çok ya da sorumlulukları tasarılarından çok olanlar anladı ne demek istediğimi..
fiziksel ya da ekonomik mesafe nedeniyle ulaşamadığımız ne varsa, sosyal mesafenin neredeyse sıfırlanmasıyla ortalığa saçıldı.. öyle ki, o konsere bu gösteriye öbür sergiye yetişmeye kalksam evde hayat sekteye uğrar.. farkında olalım ya da olmayalım, sonuçta bu da bir çeşit baskı oluşturmaya başladı; en azından bende.. herkesin ilgi alanları farklı, içinde bulunduğu koşullar farklı, öncelikleri farklı, evinde nihayet yapma fırsatı bulduğuna -utanarak da olsa- şükrettiği şey farklı ve herkes kendine şifa olanı sosyal medyada paylaşıyor, sevdiklerine tavsiye ediyor doğal olarak.. ben de bu bağlamda bir tavsiyede bulunayım dedim:
siz siz olun, kendi reçetenizden başkasınınkine rağbet etmeyin.. yani, şu canlı konseri, bu netflix dizisini seyredemediğiniz, bir başkasının tavsiye ettiği kitabı okuyamadığınız, yarım kalmış makalenizi yazamadığınız, online dersten keyif alamadığınız, whatsapp mesajlarına cevap yetiştiremediğiniz, ekmek pişiremediğiniz, egzersiz yapmadığınız, kafanızdaki şu ya da bu tasarıyı şu sıra hayata geçiremediğiniz için kendinizi huzursuz ve yetersiz hissetmeyin.. zira, sosyal medya tavsiyeleri bu süreçte en çok ihtiyacımız olan şeyi, ağırdan almayı, sükûneti, huzuru bozabiliyor.. ben huzuru mutfakta, çocuklarımla paylaştığım zamanda, kedimde, çiçeklerimde ve deliler gibi kitap okumakta buldum ama evi çekip çevirmekte, ortalığı dezenfekte etmekte bile bir keyif var mı var ve bu koşullarda bu da bir üretim..
demeye çalıştığım şu: bu salgın -biz evde kalabilen talihliler için- belki de en çok, çağı yakalamak, başarılı olmak, fit olmak, illâ ki üretken olmak vs. gibi zorunluluklardan ve dayatmalardan kurtulup, hayatta neyin sahiden önemli olduğu üzerinde düşünmek için bir fırsat.. ne istiyorsanız yapın, yeter ki kendinizle barışık olun..
michael peter ancher huzuru ne güzel resmetmiş di mi?
Gevher Gökçe
18 Nisan 2020
Burhaniye, Balıkesir
Geri çekilip “sıra sende” demek lazımmış doğaya. Nadasta daha güzel.
Leyla Küçükçetin
19 Nisan 2020
Maribyrnong Nehri, Melbourne, Avustralya
Korona günlerinde sosyal mesafeye dikkat etmeye çalışarak da olsa evimize çok yakın olan bu nehir kenarında her gün yürüyüş yapabildigimiz için çok şanslı hissediyorum kendimi. Özellikle Türkiye’de yaş nedeniyle evden çıkamayan yaşlılarımız ve 20 yaş altındaki çocuklar için üzüntü duymamak elde değil. Ne kadar şanslıyız ki burada şu anda sosyal mesafeyi koruma zorunluluğu ve gerekli ihtiyaçlar için alışveriş yapmanın dışında sosyal nedenlerle bir araya gelmeme zorunluluğu dışında spor ve yürüyüş yapmak nedeniyle dışarıda bulunmak yasak değil. Diliyorum hem ülkemiz hem tüm dünya ülkeleri bu kendimizi gerçek üstü bir filmin içinde hissettiğimiz zaman diliminden kendilerine bazı önemli dersler alarak kurtulur, bu da dünyamız ve insanlık için daha yaşanası bir dönemin başlangıcı olur.
Melda Turan Doruk
23 Nisan 2020
Editörün notu:
Cumhuriyet Devrimimizin önderi Mustafa Kemal Atatürk‘ün, kurtuluş mücadelesi esnasında, esasen kuruluşa yönelik bir eylemi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun bir asrı geride bıraktı bugün. Ne yazık ki bu günü kutlarken kuruluş felsefesinin, 1950, 1980 karşı devrimlerinin neticesinde, son yıllarda rafa kaldırıldığı gerçeğinin bilincinde olmamız ve dolayısıyla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yalnızca balkona çıkıp marş okumalı bir etkinlikle sınırlı tutmamalı, kuruluş felsefesinin Aydınlanmacı, Modernist özlerinin özümsenmesi için çaba harcamak gerekiyor. Tıpkı 19 Mayıs’ın 100. yılı gibi 23 Nisan’ın da yüzüncü yılının, görkemli birer heykel, anıt, resim, kısa film, makale yarışmaları olmadan geçiştirilmesine üzülmemek elde değil. 30 Ağustos ve 29 Ekim’in 100. yılına doğru ilerlerken devrimin parodileştirilme tehlikesine karşı hepimiz tetikte olmalıyız. Günlük olarak 23 Nisan’ın 100. yaşını, günlüğümüze daha önce de katkıda bulunmuş olan Defne ve Demir’in bu sayımız için gönderdikleriyle kutlamak istiyoruz. Defne Erzurum’da, Demir ise İzmir’de yaşıyor. İkisi de 8 yaşında.
Demir: Eğer korona olmasaydı şu an kamp yapmak isterdim. Çayırlarda bisiklete binmek isterdim.
27 Nisan 2020
Juneau, Alaska, ABD
Evde kalmanın sefası var! Staying home has its pleasures!
Laurie Craig
28 Nisan 2020
Ankara
Bugün fakültedeki odama uğradığımda beni bu arkadaşlar karşıladı. 3 katta küçücük bir çatlakta kendilerine yer bulmuşlar. Mutlular ki çiçek açmışlar hatta meyveye de dönmüşler. Biz yokken kampüs daha mutlu sanki.
2 Mayıs 2020
Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Utku Perktaş, tabiat tarihi müzelerinin neden önemli olduğunu ve bu konuda ülkemizin durumunu anlatmış ve korona günlerinde online gezilebilecek müze önerilerinde bulunmuş;
3 Mayıs 2020
Burgazada
Lamia Karaali’nın Şafak Korosu Günü (Dawn Chorus Day) için Burgazada’da kaydettiği kuş seslerini aynı saatlerde Dilek Geçit’in çektiği Burgazada fotoğrafı eşliğinde dinleyebilirsiniz;
3 Mayıs 2020
Arizona’da (ABD) yaşayan dostumuz Susan’ın bahçe avlusunda, yemek masasının hemen yakınında gördüğü bu yılan biz evimizden çıkamasak bile yaban hayatının bizi bulacağının çarpıcı bir kanıtı olmuş. İngilizce ismi Desert King Snake, bilimsel ismi ise Lampropeltis splendida olan bu yılan zehirsizmiş.
5 Mayıs 2020
Marmaris
Geldi kondu tepeme küçük ak balıkçıl.
Nihat Özalp
6 Mayıs 2020
Serindere, İzmit
Araneus diadematus bebişleri (spiderling).
Ne demişler: “Kanun örümcek ağı gibidir; sineği yakalar ama şahini özgür bırakır” Bazı örümcek türleri yavru bakımı konusunda göz yaşartacak kadar fedakardır, bazısı da “saldım çayıra, mevlam kayıra”.
Hüseyin Cahid Doğan
6 Mayıs 2020
Selçuk
Çiçek, böcek peşine düştüğümüz tarlalardan birini sürülmüş bulduk bugün. Papatyaları, engerek otlarını falan öyle görünce böcekleri bıraktık yerdeki papatyaları topladık. Keşke Hıdırellez kutlaması olarak hepiniz için toplayıp, postaya verebilseydik. Umarım hepimizin dileği gerçekleşir, tabiat ana bereket dağıtırken hepimizi hatırlar. Bu arada Selçuk’taki tarla sahiplerini genel olarak sevdiğimi de not düşeyim. Gereğinden çok müdahale etmiyorlar tarlalarına. En azından mesela yamaçlık zeytin, incir tarlalarına. Hem çitle de çevirmiyorlar. Yaban hayat fotoğraflarımızın büyük kısmı birilerinin özel tarlasında yetişen bitkiler. Ne kadar ilaçlandıklarını da merak ediyorum. Hani baya ilaçlıyorlarsa ilaçsız bir Selçuk yaban hayatında dolanınca insan nolur bilemem. Mitolojik yaratıkların eski zamanların el değmemiş doğasının büyüsünden ilhamla yaratıldıkları kesin. Hıdrellez gibi bayramlar da biraz öyle değil mi? Günden güne artan betonlaşmadan insanlık kültürünü korumak için de kutlamak, korumak gerekiyor Hıdırellezleri, Artemisleri, Nevruzları…
Özgür Keşaplı Didrickson
8 Mayıs 2020
Van
Doğa ruhun akorunun yapıldığı yerdir. Balkondan izliyorum şu an… bir telaş var baharın getirdiği yeni nesiller yetiştirme telaşı. Serçeler çatımıza yuva yapmak için küçük ağaç dalları getiriyor, saksağanlar evin önündeki ağaçta yuva yapma gayretinde, arı kuşları ki renkleri bir paletteki renkler kadar canlı ve güzel uçuşuyorlar, göçte olan yırtıcılardan farklı türlerde görmek mutlu etti beni çaylak gibi kerkenez gibi, uzaktan da olsa su kuşlarının uçuşunu gördüm balıkçıl idi sanırım. Doğaya baktığınızda ruhunuz temizleniyor enerjiniz pozitife dönüyor, huzuru aradığım yerdeyim….
Seda Karaöz Arıhan
8 Mayıs 2020
Eskişehir
Askeri bölge. Koşana serbest. Koşu için ideal, tırmanış fırketeli. Eskişehir manzarası görülmeye değer. Evde çok kalma şişmanlarsın. Sosyalleşmeden koş!
Aykut Saral
Osmanlı’nın ilk fethettiği kale olan Karacahisar Kalesi’yle ilgili bilgi için;
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/eskisehir/gezilecekyer/karacahisar-kalesi
8 Mayıs 2020
Uşak
Korona Sürecinde İş Yerindeki Çiçeklere Ne Oldu?
Günde en az sekiz saat çalışma zorunluluğu ile içine çekildiğimiz sistem çoğu zaman doğayı yaşamamıza fırsat vermiyor. Doğaya en azından bir adım yaklaşmak için üniversitedeki odamın cam kenarını çiçeklerle doldurdum yıllar önce. Benim gibi pek çok akademisyenin odasında saksı çiçekleri var. Öyle ki odasını küçük bir botanik bahçesine dönüştüren akademisyenler mevcut. Bu süreç başladığında ilk aklıma gelen odamdaki çiçeklerim oldu. Zorunlu olarak ilk evden çıkışımızda onları eve getirdim. Fakat kampüsün büyüklüğünü düşününce binlerce saksı çiçeğine ne oldu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Umarım gündelik rutinde odamızı güzelleştiren çiçekleri bu zor dönemde yalnız ve susuz bırakmamışızdır. Zira iş yerine döndüğümüzde “doğa kendini yeniliyor..” klişelerinin kendi oluşturduğumuz küçük doğada hiçbir karşılığı olmayacak. Ölü çiçekler mezarlığında bulacağız kendimizi…
Gülbike Keşaplı
8 Mayıs 2020
Selçuk, İzmir
Leylek yavrularının anne babalarına doğru uzattıkları başları artık yerden görülebiliyor. Dünyanın en tatlı görüntülerinden…Umarım sağlıkla büyürler ve Afrika’ya göç ettiklerinde orada da güvenli bir yuvaları olur.
Özgür Keşaplı Didrickson
9 Mayıs 2020
Bingöl
Bugün Dünya Göçmen Kuşlar Günü!
Hava çok yağmurlu ama arı şahinleri zorlansa da göç etmeye devam ediyor. Pencereden…
Ayşe Ateş
9 Mayıs 2020
İzmir
Koronalı günlerde ben de geç de olsa iki üç müze gezmeye çabaladım. Digital dünyayla aram zaten iyi değil. Ben bundan kaynaklanıyor diye zannetsem de sanırım bu müzeleri gezmek pek de zevkli değil. Oralara gitmeden olmayacak. Eserler flu görünüyor. Sanki bir miyobun gözlerinden… Frida Kahlo‘nun bahçesinde trompet çiçeğini* gördüm. Nasıl hoşuma gitti. Dirimbilimde yazmadan önce onun kokusundan haberdar ancak isminden haberdar değildim. Frida bu çiçeği kokladı mı bilmem ama onun bahçesinde bulunan onunla yaşamış ağaçlara bir göz attım evinin dışında.
Yeşim Öndül
*Anavatanı güneydoğu Brezilya olan, Türkçe’de “cennet borazanı” olarak da bilinen, İngilizce’de de “Brezilya’nın beyaz melek trompeti”, “Meleğin göz yaşları”, “Kar meleğinin trompeti” gibi ilginç isimleri olan, bilimsel adı Brugmansia suaveolens olan bu bitkiyi Yeşim arkadaşımız günlükte yıldızların mitolojik öyküsüyle içiçe geçmiş bir şekilde tanıtmıştı. O sayımızı okumak isterseniz;
9 Mayıs 2020
İstanbul
Bu sabah baharın müjdecisi olan ebabil kuşlarının muhteşem sesleriyle uyandım. Virüs nedeniyle evlere kapanmak zorunda kaldığımız bu zor günlerde “Küçük de olsa iyi ki var” dediğim balkonumdaki çiçeklerim de bana çok güzel arkadaş oldular. Zamanımın bir bölümünü onlarla konuşarak geçiriyorum. Umarım bu sıkıntılı günler en kısa zamanda geçer, sevdiklerimizle ve doğanın bütün güzellikleriyle doyasıya kucaklaşırız.
Figen Kurtoğlu
9 Mayıs 2020
Erzurum
Mayıs ayı üç yıldır beni şaşırtmıyor, lapa lapa koşuyor bana doğru.
Gülşah Akbulut
Erzurum yine bahar sürprizini yaptı ve biz karlı bir 9 Mayıs sabahına uyandık. Bugün Dünya Göçmen Kuşlar Günü olduğu için kampüste kuş gözlemeye çıkacaktım oysa ki. Öğleden sonra kar yağışı durmadı ama yine de şansımı denemek istedim. Kar yağışıyla birlikte bir göç dalgası da gelmiş olabilirdi hem. Yanılmadığımı apartmanın önüne çıktığım gibi anladım. 5 tane kuyrukkakan sersem sersem dolaşıyordu. Kimbilir kaç km yol kat edip ulaşmışlardı bizim kampüse sabaha karşı. Onların ardından yine uzun mesafe göçmeni olan kizilsirtli orumcekkusu gördüm üç tane. Okul binamızdaki kerkenez yuvasına da göz attım. Dişi birey kuluçkadaydı büyük olasılıkla, ıslanmış olan erkek birey de saçağın altına sığınmıştı. Bir süre bakıştık. Son olarak yine okulumuzda üreyen saksağan, küçük karga ve sığırcıkları da bir süre izledikten sonra kendim de sırılsıklam olmuş bir şekilde eve döndüm. Mayıs ayında, kar yağışı altında unutulmaz bir kuş gözlem deneyimi oldu.
Özge Keşaplı Can
10 Mayıs 2020
Selçuk
Korona yüzünden evden çıkamayan annem ve eşimi bugün izinli saatlerinde dağda kuş seslerinin en güzel olduğu yere götürdüm yanıma içecek, yiyecek bir şeyler alarak. Çok mutlu olan annemi heyecandan uyku tutmamıştı bütün gece. Eskiden 2-3 günde bir çıkarıyordum. Çok mutlu oluyordu tarlalardaki çiçeklerin arasında.
Onlar kuş seslerini dinlerken ağacın gölgesinde, ben de kelebeklerin peşine düşmüştüm yine. Kelebek peşine düşmüşken karşıma bu inanılmaz güve çıktı. İlk kez gördüğüm bu güve uzun süre hiç kıpırdamadı. Bir iki fotoğraf çektim ve ayrıldım yanından. Bir süre sonra tekrar baktığımda kıpırdadığını gördüm. Kanatlarının üzeri zaten muhteşem desene sahip bu güve kanatlarını açtıkça siyah ile beyazına turuncular, kırmızılar da eklendi. Tüm renkleriyle adeta bana gösteri yapan bu güve özgürlüğe kavuşmamızın mutluluğunu taçlandırdı.
Perihan Keşaplı
Editörün notu: Bu sayımızda aramıza katılan Sevgili Ece Öztürk’ün devamı da gelecek şekilde kaleme aldığı “Pan bize bir şeyler anlatmak istiyor” yazısını kendi içinde oluşturduğu bütünlüğü gözeterek tek parça halinde yayımlamayı uygun gördük;
Pan bize bir şeyler anlatmak istiyor
1. Bap
Bir pandeminin ortasında olduğumuz şu dönemde çoğu insanın tam olarak neyin içinde olduğunu anlayamadığını gördüğümden annemin mitokondrisinin bana verdiği yetkiye dayanarak dilim döndüğünce nasıl bir dönemden geçtiğimizi, bunların başımıza neden geldiğini ve neler yapabileceğimizi anlatacağım.
Öncelikle ben kimim? Annem kim? Babam kim? Nigar kim? Nigar’ın kim olduğunu ben de bilmiyorum. Kiziroğlu Mustafa beye sormak lazım.
Ben aynı zamanda hem jeolog, hem zoolog, hem botanikçi, hem biyolog olan ve hayatı boyunca araştırmayı asla bırakmamış inançlı bir annenin ve herkesin peygamber gibi adam dediği matematikçi ateist bir babanın az daha mimar, ıslah edilememiş bir sanatçı, iflah olmaz bir hayalperest olan kızıyım. Şimdi biraz kız kıza konuşacağız, Nina Simone tarzında: “We never talked about men or clothes. It was always Marx, Lenin and revolution – real girl’s talk.” “Asla erkekler veya kıyafetler hakkında konuşmadık. Konuşmalarımız hep Marx, Lenin ve devrim üzerineydi – gerçek kız sohbetleri.”
01.05.2020
2. Bap
“I would suggest that science is, at least in my part, informed worship.”
Carl Sagan
Ben bunu şöyle çevireceğim: “Benim için bilim, en azından benim açımdan, bilgi ile iç içe geçmiş tapınmadır.”
Carl Sagan’ın çok sevdiğim başka bir sözü:
“Tarihin en acı derslerinden biri şudur: Yeterince uzun bir zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz. Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık. Aldatmaca bizi kafeslemiştir. Tuzağa düştüğümüzü kendimize bile itiraf etmek, son derece acı vericidir çünkü.”
İki veya üç hafta önce Instagram’da dönüp duran bir matematik sorusu vardı.
“Doğru sonucu bulun. Unutmayın matematik kesindir.
1+4=5
2+5=12
3+6=21
5+8=___
Eğer kaybederseniz bunu hikayenizde paylaşmak zorundasınız.” (Zorunda mıyım? Delinin zoruna bak.)
Bu sorunun doğru sonucu 45. Oysa 45 bulanlar 1+4=5 doğru diyenlere yenildiklerine inandırıldılar ve kaybettiklerini yazdılar. Halbuki kazanmışlardı. Doğru yanıt 45. Matematik kesindir. Matematikte bazen araya konan sembol başka bir işlemi sembolize eder, genelde üçgen, kare gibi semboller seçilir. Burada ise artı şaşırtma olarak konulmuş ve toplama işlemini değil, ikinci sayıyı önce ilk sayıyla çarp, sonra ilk sayıyı toplama ekle işlemini sembolize ediyor. Eğer sadece tesadüfen hem toplama, hem de bu özel işlemde aynı sonucu veren ilk eşitliği tek doğru kabul edersek diğer eşitliklerin mantığını yok saymış ve yanlış yapmış oluruz. Oysa matematik kesindir. Kurt Gödel göz kırptı.
02.05.2020
3. Bap
Bhagavad Gita
When Yudhistir was about to complete his 13 year exile, the Goddess of Ocean asked him a question:
“What is the most amazing thing about the world?”
Yudhistir answered:
“Everyday creatures die, yet everyone lives as they are immortals.”
Mahabharata
Yudhistir 13 yıllık sürgününü tamamlamak üzereyken Okyanus Tanrıçası ona sordu:
“Dünya hakkında insanı en hayrete düşüren şey ne?”
Yudhistir cevapladı:
“Her gün canlılar ölüyor ama herkes hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor.”
03.05.2020
4. Bap
May the 4th be with you*.
Hıdrellez is coming**.
*Star wars hayranları her sene 4 Mayıs’ta “May the force with you/Güç seninle olsun” ile ses benzerliğinden dolayı bunu söyler.
** Dikkat! Hıdrellez arefesi! Game of Thrones’daki “winter is coming”e gönderme.
04.05.2020
Hıdrellez dolayısı ile kapalıyız.
05.05.2020
Dünya 6 Mayıs gecesinden 7 Mayıs gecesine kadar olan süreçte 2020’nin son “süper ay”ını gördü.
Dünya ve ay arasındaki minimum mesafe 360.000 kilometreye düştü. Mayıs süper ayı aynı zamanda ‘çiçek süper ayı’ olarak da biliniyor. Bunun sebebi bahar çiçeklerinin coştuğu, ağaçların yapraklara büründüğü bir zamana denk gelmesi. Süper aylar dünya ve ay arasındaki mesafe yer ve zirvelerde 362.000 kilometrenin altına düştüğünde gözleniyor.
Ms. Vhd Vhd ay ile kayboladursun ben hala kendime gelebilmiş değilim. Yazı serisinin ilk kısmında daha fazla yazacağımı umuyordum. Her sene kutlamama rağmen ilk defa bu sene duyduğum, bir arkadaşımın gönderdiği Hıdrellez dilek duası aslında yazacaklarımın bir kısmını çok güzel özetliyor. Bana gönderildiği halini ekliyorum:
“Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil, bu duayı okusun. Kendi sesiyle duysun. Dileği gerçek olsun.
Her kelimesine şükretsin. Tek satırına nazar değmesin. Tüm dilekleriniz gerçek olsun.
Sevdikleriyle bir arada olsun. Nesi varsa, bölüşecek biri olsun, nesi yoksa, bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın.
Neşesi bol olsun.
Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bir şey durup durup zıplasın. Duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın.
Sağlığı iyi olsun.
Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın.
Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun. Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini her gün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun.
Değiştirmek istedikleri değişsin. İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın.
Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun.
Bir şey ona sürpriz olsun.
Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün, üçyüzaltmışbeşten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın.
Öyle tahmini mümkün olmayan bir şey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.
Bir hayali gerçek olsun.
Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup onu sobelesin.
Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın.”
09.05.2020
Anneler günü özel
Şimdi gelelim pandemi kelimesine. Latince pan, İngilizce all yani Türkçe meali ile bütün, tümü demek. Alas İngilizce eyvah demekken, İspanyolca kanatlar demek, İtalyanca kanatlar ise Ali. Demos ise insanlar, demo insan. Yani hepimiz aslında birer demoyuz, kasetimizin çıkıp çıkmayacağı ise bu süreci nasıl geçireceğimize bağlı.
Pandemi ise bütün insanları kapsayan salgın hastalık anlamına geliyor. Pandemiler dünyadaki büyük savaşlardan sonra ortaya çıkıyor. Mesela veba ortaçağın pandemisi idi. Pandemi insanlığa Allah’ın gönderdiği bir “yanlış yapıyorsunuz” uyarısı aslında.
Pan insanlara keçi şeklinde görünen çocuksu bir tanrı. Eski dönemlerde ormanda insanların karşısına birden çıkıp onları istemeden korkuturmuş. Panik kelimesi buradan geliyor. Pano, punk (pank diye okunuyor) müzik, pankart (ellerinde pankartlar), pankreas, pankek ve panoramik kelimeleri de yine bu Pan’ın işi. Peter Pan da yine Pan ile ilgili bir öykü. Tom Robbins’in Parfümün Dansı ve Pancarın Dansı olarak iki farklı şekilde çevrilen kitabı da Pan’ı anlatıyor. Son dönem ne kadar çok pancarlı ekmek tarifi dolaşıyor, fark ettiniz mi? Aaa yine Pan!
“Muhyiddin der hak kadir
Görünür her şeyde zahir”
Muhyiddin Abdal
Pan eski dönemlerde insanlara farklı şekillerde görünüyormuş. Eski insanla dünya bir öküzün boynuzları üzerinde dediklerinde dalga geçmiştik çünkü eski insanların bizimle aynı boyutta ve aynı kirlenmişlikte olduğu önyargısı ile yaklaşıyorduk. Kimsenin aklına 90 derecede çamaşır yıkayan cahil cühela ekoloji düşmanları yüzünden çektiğimiz gelmedi.
Hem Stonehenge, hem de en basitinden milattan sonra birinci ve üçüncü yüzyıl arasındaki yerleşimler insan elinden çıkmıştı.
O zamanlar bugünkü teknoloji olmadan o taşları nasıl taşıyıp yerleştirmiştik? Çünkü o zamanlar kocamandık. Güliver dedikleri bizdik, sonra kirlendik ve küçüldük. Değişmeyenleri dev diye masallarda kötüledik. Aaa Nazan hanım oğluna dağ trolü mü alıyormuş diye dedikodu yaptık. Pan ise bir keçi, Pan bir öküz, Pan bir inek, Pan her yerde. Ve Pan unutulmak istemiyor, tacını geri alıyor.
___devam edecek 10.05.2020
Ece Öztürk
………….
Not: Kuş türleri için trakus.org, kelebek türleri için trakel.org adresine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda Facebook’taki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden ve yazarımız Hüseyin Doğan’ın emeğiyle hayata geçirilmiş olan “Kocaeli Bitkileri” sayfasından da yararlanabilirsiniz. Sürüngenlerden mantarlara, genel olarak yaban hayatla ilgili bilgi edinmek, gözlemlediğiniz türlerin hangisi olduğunu öğrenmek için dogalhayat.org adresine ve Facebook’taki “Türkiye Yaban Hayatı-Wild Life Turkey” grubuna da danışabilirsiniz.
…
Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim* Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.
Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.
Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.
* “Dirim” kelimesi “yaşam” demek. “Dirimbilim” de “Yaşambilim” yani “Biyoloji” demek. “Dirim” kelimesinin doğanın içindeki müziğe ve şiire de göz kırpan bir kelime olduğunu düşündüğümüz için günlüğümüze bu ismi verdik.