Hiç başlamamış bir şey sonlanabilir mi? Oruç Aruoba’nın de ki işte’sinde yazdığı şeyler arasında yer alan “gelmeyip geçmiş şeyler” tabiri bile galiba tam olarak karşılamıyor bu anomaliyi. İki kişi arasındaki bağın yersiz yurtsuzluğu, amansız soyutluğu ve geç ya da hiç somutlaşamaması söz konusu ilişkiyi başlangıçsız kılmamalı. Geniş zamana taşınmış örüntüler ve örgüler, iki ya da daha çok insanın, mesafe tanımaksızın, hatta sessizce, yalnızca sözcüklerle birbirlerinde vücut bulmalarını sağlayabilir. Kapalılıklarıyla zenginleşmiş sözcükler, benlikleri içselleştirilmiş, senlikleri özümsenmiş hale getirebilir. Sizli bizlileri soyut sütunlarla yükselmiş somut kaidelerde kalıcılaştırabilir. Charles Wahl’ın yazıp yönettiği Little Grey Bubbles, son bulmuşluğa getirdiği mininal ve zarif yorumla, görülebileceği üzere bizdekileri hiç de açık olmayan sözcüklerle dışa açtı.
2018 yapımı film, teknolojik iletişim çağının, o ezberci ve önyargılı yaklaşımla küçümsenirken bir yandan da cılkı çıkarılan etkileşimli dostluklarından gündelik bir örneğin son kesiti ve sonun ardını gözler önüne seren, hayli dokunaklı bir yapıt. Kısa mesaj trafiğinin birikintilerde şekil alışı ve dışarıdan anlaşılmazlığı üzerine bir yolculuğu, bir cenazeyi ve beklentide aşkın bir gerçekliğe taşınan duygu durumunu sade bir sinematografiyle işliyor Little Grey Bubbles. Wahl’ın yönetiminde Kaelen Ohm’un sulusepken bir tebessüme sebep olan başarılı oyunculuğu, filmin adındaki teknodoğa esintili eğretilemeyi besliyor. Little Grey Bubbles, özellikle salgın esnasında teknolojiye önemi ve doğaya özlemi yükselten düzmece farkındalık karşısında insanın doğa ve teknolojiyi herhangi bir olağanüstü hal gerekmeden alımlayabilecek yetide bir yaşam formu olması gerektiği hatırlatır nitelikte; sonda konumlanan ve bir bakıma hiç başlamamış bir şeyin sonuna atıfta bulunan bir hatırlatma olsa da.