The Magenta Gown / Magenta Elbise
Onu yalnızca bir kez giymiş olan genç kadın, bekçi olarak görev yaptığım bir emlağı terk ettiğinde arkasında, açıkça önemsenmemiş bir şekilde, bir dolapta asılı olarak resmi bir saten elbise bıraktı.
Bu beni pek çok açıdan etkiledi. Yetki ve şüphesiz pervasızlık, efkâr.
A formal satin gown left behind, simply dismissed, left hanging in a closet when the young woman who wore it once, departed in an estate home where I am employed as caretaker.
This hit me on so many levels. Entitlement and wrecklessness, wistfulness, surely.
Çok yumuşak kalpli olmaya meyilim nedeniyle bir sonraki içgüdüsel tepkim elbisenin kendini terk edilmiş, elden çıkarılmış gibi “hissediyor” olabileceğiydi. Onun için çok üzüldüm ve koruma isteğiyle merhamet duydum.
Sanırım onu bağışlayabilirdim, koyu magenta renkli, göz kamaştırıcı, cafcaflı parıltılı halis saten…
Because I tend to be very tender hearted my next very visceral reaction was as if the dress might “feel” abandoned, discarded. I felt very sad for it and tender, wanting to protect it.
I might have donated it, I suppose, a deep magenta, gorgeous, lush sheen of fine satin…
Oldukça derin bir açığa sahip sırtına işlenmiş güllerle bu magenta renkli elbise, bir kadın ve bir bahçıvan olarak bana çok dokundu sanırım ki onu eve götürdüm.
Onu yatağa serdim ve yaşamını düşündüm. Körpe yeniliğini, Dişilliğinin uç gücünü. Boşluğunu. Günlerce düşündüm onu. Neden sakladım bu elbiseyi? Benim yaratıcı ilgimi neden bu kadar çekti?
This magenta gown, with roses fashioned on the deeply scooped back touched me so deeply as a woman, as a gardener, I guess, that I took it home.
I laid it out on the bed and thought about its life, its crisp newness, its extreme power of The Feminine. Its emptiness. I thought about it for days. Why did I keep this gown, why had it so grabbed my creative interest?
Bir elbiseyle anı yaşıyordum! Derhal coşkuyla ve onun yaşamıyla ilgili bir sürü soruyla dolmuştum. Elbise şimdi “O” olmuştu ve o anda ruhsal bir sanat uygulaması, bir deney, bir sanat enstalasyonu için tomurcuklanan bir fikre dönüşmüştü.
Sert güneş ve rüzgârlar ele geçirsin diye onu yakındaki bir ağaca astım ve birkaç ayda bir fotoğraflarla kaydını tuttum. Özgürleştiriciydi. Benim ve Onun için özgürleştiriciydi.
I was in the moment with a dress! I was at once impassioned and full of questions about Her life. The dress had now become ‘Her’ and in that moment, she became the budding idea of a spiritual art practice, an experiment, an art installation.
I hung her in a nearby tree to let the harsh sun and winds take Her over and then record it by photographs every few months. It felt liberating. It felt liberating for me and for Her.
Kendimi insan doğasında yer alan kusurlu özelliklerle ilgili beyanda bulunan kusurlu bir insan olarak düşündüm.
Ona bir tarih, kendisine ait bir yaşam hediye etmek için günlerini kaydetmeye kararlıydım.
O bir öncüydü, fotoğraflarla kaydedebileyim diye önüme serilecek merak uyandırıcı bir gizem, Yaşlanmanın sanatsal ve özgün bir metaforu!
I thought of myself as a flawed human making a statement about flawed characteristics present in human nature.
I was determined to record her days, to gift Her with a history, a life of Her own.
She was a pioneer, an intriguing mystery yet to unfold for me to record in photographs, an artful and unique metaphor for Aging!
Zaman geçtikçe, “vücudu” değişti, kumaş solup, parçalandı. Çok güçlü kış rüzgârlarında kıvrıldı ve gerildi. Kabarık eteği sıklıkla kalın, budaklı dallara takıldı. Elbisenin üst kısmındaki, dikkatle yapılmış dikişler gerildi, nerdeyse koptu. Güneşin yoğun ışınlarına maruz kalan rengi gölgeli, solmuş bir lavantaya dönüştü.
Ona karşı derin bir saygı duymaya başladım. Karşısına geçtiğimde Onun, bir duygu karışımı yaşıyorum. Zalim miyim? Deli miyim?
As time went on, her “body” changing, the fabric fading, tattering. It twisted and strained in very strong winter winds. Her crinoline often caught by gnarled coarse branches. some of her carefully sewn bodice stitching becoming taut and nearly torn, the color now a dusky pale lavender from the suns intense rays.
I began to feel a deep reverence for Her. When I stand before Her, there is a mixture of emotion, am I cruel, am I crazy?
Nasıl olduğunu kontrol ettiğim süre boyunca onun yolculuğuna ve ne kadar cesur olduğuna dair yoğun, anaç bir şefkat büyüdü içimde.
Aslında Onun yaşamı kadın olarak yaşamın dümen suyunda giden bizimkine benziyor. Çok büyük bir kırılganlık içeren bir yerde o. Çok sık hissettim bunu. Kendi yaşamımın, kadınların yaşamının ama aslında evet, tüm yaşamların “magenta metafor”u. Bu dünyevi düzlemde varoluşunun nihai, yumuşatılmış sonuna yönelmiş yaşam. Bir kanıt alanı, bir macera.
HEPİMİZ
Over time as I check on her, I have grown to have an intense motherly affection for her journey and how brave she is.
Her life is really just like ours, as we manage our slipstream in Life as women. She is in a place of such tremendous vulnerability. I have so often felt this. My “magenta metaphor” of my own life, of women’s lives, yes, but of all lives really. Life, headed to an eventual, softened ending of existence on this earthly plane. A proving ground, an adventure.
ALL of US.
Saten elbiselerle ilgili bir cam tavan sendromunu aşıyordu O! Saçma ama gerçekçi ve Onu gerçekten böyle görüyorum. Elbise kadınların yaşamı ve insanlık, sanat üretimi, tarih ve yazmakla ilgili beni kararlıca düşünmeye iten bir araç haline geldi. Bu enstalasyondan önce bu konular birbirinden daha ayrı gelirdi bana. Bu proje onların tümüyle iç içe girdiği bir yere yönlendirdi beni.
She was breaking a glass ceiling for satin gowns! Silly, but, Truthful and this is how I really see Her. The gown has become the vehicle to get me thinking very distinctly about women’s lives and humanity, art production, history and writing. Before this installation these things seemed more separate to me. This project has led me to a space where they are fully integrated.
Birkaç ay önce, çekine çekine onun fotoğraflarını paylaşmaya başladım. Arkadaşlarımın tepkisi umduğum gibi oldu ve şimdi bir kısmı “onun nasıl olduğunu” görmek için dürtüyor beni. Bu çok dokunaklı bir durum.
Onun insanlarda ne hisler uyandırdığına dair betimlemeler rahatlatıcı. Gurur duyuyorum Onunla.
A few months ago. I began, timidly, sharing photos of Her. My friends reactions were as I had hoped and some now nudge me to see “how she is doing”. That is so touching.
Descriptions of how she makes people feel are comforting, I feel proud of Her.
“Büyü” ve “Engin” gibi sözcükler, evet büyük bir mayhoşlukla aynı fikirde olduğum şeyler. Sevgili Kırılganlık ve bizi nasıl da şekillendirdiği ve bize derinlik ve dayanıklılık katışı…
Sonu ne olacak, kimse bilmiyor. Bu mülkiyete veda etmek zorunda kalabilirim, çünkü satılık.
Onu bırakacak mıyım? Onu yanımda mı götüreceğim?
Words like “magic” and “profound”, yes, these things I agree with so much sour. Beloved Vulnerability and how it shapes us and gives us depth and endurance…
Where she will end up, no one knows. I may have to leave this property, it is for sale.
Will I leave her? Will I take her?
Onun ağaçlardaki yaşamının mucizesi ve dersinden çıkan şu ki sonuma doğru yolculuk ederken var olmanın pratiği beni yalnızca kişisel olarak canlandırmıyor. Onun fotoğraflarını paylaşmak o yaşamı başkalarıyla paylaşmama izin verdi. Cansız bir varlığın yaşamına özgün bir bakış.
Ona yönelteceğiniz düşünceli gözleri buyur ediyor ve onun sizde derin ve hepimizin köküyle bağlantılı hisler uyandırmasını umuyorum. Kırılganlık ve Ölüm üzerinden Güzellik ve Sanat.
The miracle and lesson of her life in the trees is that the practise of presence as I travel to my end not only enlivens me personally but in sharing her photographs has allowed me to share that life with others. A unique look at the life of an inanimate entity.
I welcome your thoughtful eyes on Her and hope she makes you feel something deep and connected to the roots of us all. Beauty and Art through Vulnerability and Dying.
***
Sanatçı Beyanı
Sanat yaratımım aracılığıyla insan potansiyelinin ve kabiliyetinin sınırlarını ve sınırsızlığı hakkında ilham perisi dünyasını keşfe çıkıyorum.
Büyüme ve bozulma –uyumluluk ve isyan- iç ve dış yaşam arasında var olan bağları derinlemesine araştırmayı seviyorum.
İkilik, Perspektif, Algı ve Bilinç cezbediyor beni.
Alaylıyım ve diyebilirim ki kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olmanın engeller kadar çok yararları var. İçeriğin ve biçimin, sana ne yapıp yapamayacağını, sana ait bir sanat eseri örneğinde neyin yer alması ve almaması gerektiğini söyleyen birisi yerine kendine ait bilmelerden, duygulardan ve deneyimden gelmesine izin vermek özgürleştirici!!
Pek çok zengin ve engin gelenekten, kültürden ve mekâna ait seslerden etkileniyorum. Sanatta devrim hareketi sıklıkla çok üzerime geliyor- eserlerinde geleneksel yaşam tarzlarıyla ilgili mitleri parçalayarak birden ortaya çıkma cesareti gösteren o sanatçılar… Kendimden “Soyutlamacı/Abstractionist” ve “Genişlemeci/Expansionist” olarak söz ederek bu “şarkı”yı devam ettirmekten gurur duyuyorum.
Dünyanın ve kendimin daimi bir öğrencisiyim. Rengi ve biçimi, ışığı ve karanlığı daha iyi işledikçe hayatımı daha iyi yaşayacağımı umut ediyorum. O ya da bu biçimde tüm hayatım boyunca sanat ürettim. Kil, Kolaj ve Eskiz ilk yıllardaki değişmez tutkularımdı ve bir erişkin olarak tüm bunlardan hala zevk alıyorum ama 13-19 yaş arasında aralarına fotoğrafçılık, resim ve bulunmuş obje heykeltıraşlığı eklendi.
Eserlerim ABD’de yüzlerce sergi ile İngiltere’de özel, kişisel etkinlik ve sergilerde gösterildi ve yer aldı. Eserlerim dünyanın dört bir yanındaki ev ve ofislerde sergilendi, koleksiyonlar için alındı.
Her şeyden önce çalışmalarımın sunduğu özgürlüğün, bir başkasını kendi önyargı ve korkularından, kendi olağan yaşam tarzlarından dışarı adım atmaları için esinlenme ve cesaretlenme kaynağı olmasını ve böylelikle belki de içlerinde yer alan ancak belki yeterince rahat olmadıkları diğer yerleri ve deneyimleri serbest bırakmasını umut ediyorum.
Öğreniyorum ve öğrendiklerimi unutuyorum, parçalanıyor ve yanıyorum. Kendimi bir dalga, bir rüzgâr gibi yeniden doğuruyorum. Büyür ve Yüreğimden geçeni uygularken görünüşte yerinde duramayan döngüm uzuyor.
Rebecca O’Deaghaidh
Galisteo Havzası, New Mexico, ABD
Çeviri: Özgür Keşaplı Didrickson
Not: Rebecca’nın internet sayfasını incelemek, sanatçı beyanını orijinal dilinde okumak isterseniz www.rebeccaoday.com adresini ziyaret edebilirsiniz.