Sinemanın olasılıklarını körelten pek çok sanat disiplini sıralanabilir ancak bu noktada zirveyi her daim zorlayacak dalın edebiyat olduğunu kabul etmek gerek. Sinemanın yeniyetmeliği karşısında edebiyatın alüvyonlanmış gücü, bu birliktelikte kimin mutlak özne olacağını en başından tayin ediyordu. Sinemanın bir görüntü sanatı olmaktan öte anlatıcı araçtan öteye geçememesine yönelik alışkanlık, en az katarsise duyulan ihtiyaç kadar köklü ve kalıcı. Hal böyleyken, sinemanın bir de edebiyat uyarlamalarıyla yoğruluşu, akbaba türlerinin leş etrafında evrimci bir sırayla davranmaları gibi geviş getirilmiş, çiğnenmiş hissi uyandırıyor. Tüm bu hazmı zor seyirliklere karşın, sinemaya biçilen, “mış gibi yapma” rolünün hakkının verildiği uyarlamalarla karşılaşmak heyecan veriyor. 2013 yılında şans eseri seyredilen, Baz Luhrmann’ın yönettiği, güçlü oyuncu kadrosuyla anımsanacak, Muhteşem Gatsby, aşırılıklarıyla ilgi çekmenin ötesinde, başroldeki Leonardo DiCaprio’nun dilinden düşmeyen “old sport” hitabının Türkçeye “azizim” şeklinde çevrilmesiyle, bu satırların yazarı Azizm Sanat Örgütü üyesinin elbette aklına kazındı. Kitabın bir ara okunması şarttı.
Klasiklerin sıklıkla dile getirilişi, pek çoğunun “çocuk sürümü”nün oluşu ve dahası hemen her birinin, defalarca sinemaya uyarlanması, söz konusu yapıtların “okunmuş gibi olma” yanılsamasına yol açıyor. Rus edebiyatı başta olmak üzere Avrupa edebiyatının yanında, esasında esamesi pek de okunamayacak Amerikan edebiyatının en büyük ve öne çıkan örneklerinden, F. Scott Fitzgerald’ın ölümsüz romanı Muhteşem Gatsby, hacmi ve kurgusuyla, edebiyatın ana akımı içinde çağdaşlığıyla dikkat çekiyor. Fitzgerald’ın “Caz Çağı” olarak adlandırdığı, Birinci Dünya Savaşı sonrasına tekabül edişiyle “kayıp kuşağın temsili” tanımlarıyla da anılan kitabın, çağdaşlığı ise aslında bir dönem anlatısının ardına geçip, geniş zamanda ve – çağdaş sözcüğünden hareket edilirse – daimi bir şimdiki zamanda akışıyla sağlanıyor. Kapitalizmin 1929 Krizi öncesinde geçmesine karşın, sanki sinsi bir öngörüye sahipmişçesine “Amerikan Rüyası”nın düzmeceliğine göz kırpan Fitzgerald, eril, bireyci, var olmaktan ziyade sahip olmacı, idealist, hayalperest maceracılığın, olağanca naif ve iyimserliğine rağmen yeterince katmanlı/entektüel olmamış/olamamış romantizminin kaçınılmaz soluşunu aktarıyor Gatsby ile.
Yazarın anlatıcılığını, bir yan karakterin aktarıcılığıyla perdelediği, ana karakterinse aslında soyut bir somutluktan fazlasına sahip olmadığı bu izlemeci – izlenimci değil – yapıtta Jay Gatsby’nin en büyük gücünün “kendisine dair Platonik bir anlayış” olduğu söylenmekte. Sımsıkı sarılarak şimdileştirdiği bir geçmiş ana ve aşka bağlılığı neticesinde, aslında özne olan herkesin yaptığı ama pek azının bu denli gösterdiği, karakter inşasına yüklenerek kitabın, kıtanın, zamanın, sanatların – ve sinemanın – “mış gibi yapma”sının biricik taşıyıcısı haline gelen Gatsby, melankoliye bambaşka bir açıklama getiriyor. Durağan, eylemsiz bir depresyon haliyle yazılan/resmedilen/canlandırılan buhranlı ruh halini, tam aksine görkemli, hatta rahatsız edebilecek denli aşırı, extravaganza şeklinde yaşayan Gatsby, bir yerden sonra kendi düşüne inanma konusunda bile “mış gibi yapar” izlenimi uyandırarak bilinçli bir bilinçsizliğe, rasyonel bir irrasyonelliğe işaret ediyor sanki. Bu bağlamda, kitap ve kitaba adını veren ana karakterle ilgili ironik olma çabası göstermeden davranan Wallace Stevens’a göre, bir kurgu olduğunu bile bile kendi kurgunuza inanmak, inancınıza dair daha makul bir bilgi sağlamaktadır. Buradan hareketle Harold Bloom da Gatsby’nin kendi hikâyesinin ironilerden öteye geçmekte ve böylece muhteşemliğini elde ettiğini söylemektedir.
Her ne kadar bir klasik de olsa sürpriz bozana yol açmadan toparlamak gerekirse, Muhteşem Gatsby’nin bile isteye yanılma ve muhtemelen kaybetme arzusunun örneklemi olarak incelenebilecek zamansız bir karakter sunması, kitabı daha da değerli ve özgün kılıyor. Yalın dili ise bu sunuşun kitlesel okumalara elvermesiyle, ortalama çıtayı daha yukarılara çekme/çağırma şansı doğuruyor. Can Erhan Kızmaz çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan edindiğimiz Muhteşem Gatsby’nin son sözünün çevirisinde ise Alican Saygı Ortanca imzası var. Fitzgerald’ın her daim şimdideki başyapıtı, okurun öz irdelemesine imkân tanımasıyla fazlasıyla yeniden okunası, duyumsanası.