Sinema ve görsel sanatların ısrarla birer araca dönüştürülerek üretilmesi/tüketilmesi, bilerek ya da bilmeyerek mana ve estetik düzeyinde seyrelmelerine yol açıyor. Bir şeyler söyleme, bir şeyler anlatma gayelerinin, parantez içinde bir şeyler kazanma dürtüsü/gereksinimiyle sinema ve videoyu ele geçirişi, “şeyler”in özerkliğini ve manasız olma özgürlüğünü usulca baltalıyor. Samimiyet-samimiyetsizlik gibi sanatta ölçülemeyecek sıfatlar zıtlığının günbegün somutlaşması, ticari sinemanın ana akımla yetinmeyerek “bağımsız sinema” ve “sanat sineması” gibi sözde ayrımların sözdeliğinden güç bulup sınır ihlallerine imkân tanıyor. Platformların ve festivallerin hizmet ettiği değerler de süreç içinde değiştikçe, ortaya planlı/programlı/sistematik/steril belgeseller ve kurmacalar çıkıyor. Video sanatı ve “deneysellik” iddiası ise sinemanın anlatı aracına dönüştürülmesinden faydalanarak “öykü anlatmama” gibi bir sıradanlığı deneysellikle eşliyor, kimileri için. Biçimden bir an olsun yalıtılamayacak görsel sanatların, içerikçi öne çıkışlarına ikaz ve itirazlar gelmemesi sonucu varılan noktada kimi kamu spotları kendilerini deneysel olarak sunarken tüketici-alıcıları hazır ve nazır pozisyonlarında kendilerini etkin sanan edilgenler hüviyetine bürünüyor.
Bu son derece zorlayıcı, itici, dışlayıcı girizgâhı tamamlayıp ya da aşıp/atlayıp bu paragrafa gelenleri, değerli hocamız sevgili Tahir Ün’ün* 2011 tarihli videosu Pose ile karşılıyoruz. Fotoğraf, video, belgesel biçimlerinde avangart unvanını mütevazı bir tonda reddetmesine karşın öncülüğü bizce tartışılmaz durumdaki görsel sanatçının kavramsal ve yazınsal sanat disiplinlerinde de üretir oluşu alımlattıklarının araçsal olma amacını şart koşmamasıyla daha da anlam kazanıyor. Gerek Aynı Gökyüzünün Altında çalışmasındaki naif öz, gerekse The Wonderful Affair belgeselindeki yaranın tetiklediği sızı olsun, Tahir Ün’ün kültür ve kıta sahanlığı tanımayan evrensel yapıtları bağımsız ve özerk üretilmişlikleriyle izleyiciyi özgür bırakıyor, özgürleştiriyor. Diğer yapıtlarına nazaran belki de daha “kapalı kutu” halindeki Pose’da ise sanatçının anısız ve manzarasız bir manzara anıları toplamını kayda aldığı görülüyor. Belleğin olasılıkları ve hafızanın sınırlarından hareketle göstergelerin mat ve belirgin vaziyetleri, yalıtılmış bir uzamda görsel ve sanal gerçeklikler arasında salınıyor. Roland Barthes’a adanan Pose, davetkâr ve sürükleyici davranmayarak bir iletiye aracılık etmek yerine iletinin ta kendisi olabileceğini hissettiriyor;
*Sanatçı ve yapıtları hakkında daha fazla bilgi ve görüntü için; http://www.tahirun.net/