Faun müzik grubunun Federkleid (Tüyler) eseri için çektiği video klip üzerine gelin bir şeyler karalamadan önce bitmek bilmeyen karalar bağlama seansımıza seslenelim de muteber geçmişimizden geleceğe yolculuğumuzda bizleri kendinden nasipsiz bırakıp elini eteğimizden çeksin.
Sanatın dillere ve coğrafyalara zindanlı zannından kendimizi sıyırıp bir bütün gezegenimize aitlik dağlayışıyla dertlerimizi devaladığımızda, yaralarımızı sanatın sarmalayıp sıhhate eriştireceğinin keşfiyle bahse konu kendi ortak eserimizi dinledikten sonra ortak hikâyemizin bölünmüş bağlarının çitlerini önce zihnimizde yıkarak birlikle buluşalım.
Video klibe dair yorumumuzda, birisi videonun çekildiği topraklardan bir baba (Floky) ile yaşadığımız topraklardan bir babanın (Mehmet) olaya bakış açılarını irdeleyeceğiz.
***
SAHNE-I
Mehmet Amcamız evinin kapısını çalar, hanımı Ayşe Teyze kapı eşiğinin basmaktan sürtünme yoluyla yerle yeksan olmuş ve kapının altında on santimlik boşluk kalmış aralıktan, gelenin gölgesinden tahminiyle kocasının endamının göründüğünden haberdar ve büyük bir telaşla kapıyı açar. Mehmet Amca, tarlasını sürdüğü öküzünün burnundan çıkan eziyet soluğuna benzeşlikle burnundan sinir krizi soluyup durmaktadır. İçeri girer, karısına sırtını döner. Ayşe Teyze her zamanki gibi sırtındaki yamalı kaputunu sıyırıp asarak korkuyla ne olacağını bekleyedurur.
— Nerede o kızın olacak Zeynep?
— Kilerde sofrayı kuruyor.
Hiddetle kilere girer, Zeynep ürkek bir güvercin gemliğinde yüzünü dönmeden gözü kapalı bir şekilde işiteceği gök gürültüsüne hazırlanmaktadır. Mehmet Amca bir karısına bir kızına dönerek Davudî bir sesle haykırır.
— Ben size dün akşam ne dedim! Bugün başaklar toplanıp istiflenecekti değil mi! Siz ne yapmışsınız? Duymadım mı sanıyorsunuz. Size kaç defa dedim ki şu serseri ayyaşlara yüz vermeyin diye! Bir iş tutmayan, sabahtan akşama kadar çengileriyle çıldırmışçasına divaneler gibi ortalıkta dolanan o suratsızlarla siz ne yaptınız? (Ayşe Teyzeye dönerek) Kendilerinin ortalıkta boş gezinmeleri yetmiyormuş gibi kızının elinden tutup (video klibin 1:20inci saniyesinden sonrasına bakınız) işinden edip kendilerine benzetmişler. Orada burada sorumsuzca sallanmışlar. Bu da yetmezmiş gibi sen de (Ayşe Teyzeyi kastederek) işi bırakıp onlara katılmış (video klibin 2:04üncü saniyesinden sonrasına bakınız) kızına gülücüklerinle destek çıkmışsın! Bir de üzerine güzelce yemeğinizi mi yiyeceksiniz? Size yarın akşam ezanına kadar yok yemek memek! Aç kalın da belki kışın ne yiyeceğimizi dert edinip aklınızı başınıza devşirirsiniz! Yıkılın karşımdan, görmesin gözüm ikinizi de!
***
SAHNE-II
Peder Floky günlük uğraşının yorgunluğuyla önünden geçtiği yıkık tapınağın bahçesine girer, yoncaları çiçekleriyle toplayıp buket haline getirerek evinin yolunu tutar. İçeri girdiğinde masanın başında hanımı Helga ile kızı Maria’yı sofrayı hazırlarken görünce günün yorgunluğunu unutmuş vaziyette her birisine birer buket uzatır. Öpüşüp sofraya otururlar. Koyu sohbetin ortasında Helga söze girer:
— Biliyor musun bugün ne oldu?
— Ne oldu ki?
— Geçen yıl kilise cemaatine ilahiler okuyan gençler vardı ya?
— E… eee?
— Bugün kasabamıza gelmişler, ruha dinginlik ve neşe veren musikilerinin sesini ta tarladan duyduk. Sonra sesleri gittikçe bize doğru yükselerek yaklaştı. Bir de baktık ki karşımızdalar! İçlerinden iki kız bize doğru geldi (video klibin 1:16ıncı saniyesinden sonrasına bakınız). Maria’nın elinden tutup üçü melekler gibi uçarak grubun yanına vardılar. Ben de yanlarına varıp neşeyle danslarını ve müziklerini dinledim.
— Neden gelmişler ki acaba?
— Daha dur! İşin ilginç yanı da orada zaten. Bunlar kasaba kasaba, köy köy gezip insanların hikâyelerini müziğe döküyorlarmış. Her yerde toprağı yaşama evirme ve yaşama verilen değerin nişanesi olarak o yörenin bir kızını oranın Çiftçi Çariçesi ilan ediyorlarmış. Üstelik bu civarda da bizim Maria’yı seçmişler ve gün boyunca onun hazırlığını yapıp bize sürpriz yapmışlar. Kızımıza köyümüzün çiçeklerinden tacını taktılar (video klibin 2:47inci saniyesinden sonrasına bakınız) ve saat on gibi tapınak tepesinin doruğunda ateş yakılıp (video klibin 3:22inci saniyesinden sonrasına bakınız) bütün köylü bunu kutlayacak.
Peder Floky gözünde sevinç yaşlarıyla heyecandan yerinde duramayan Maria’sına gururla bakarak: “Maria’mın bir gün prenses olacağını biliyordum. Hadi soframızı kaldıralım da hazırlanalım, insan kapısına gelen güzelliği bekletmemeli.” diyerek ortak sevince sözleriyle anlam katıyordu.
***
…
seken bir taş suyun üzerinde;
kapıyı açsan karanlık açılacak.
Karanlığı bölsen kan fışkıracak,
karanlığı bölsen
yıkılacak ölümün saltanatı.
Ekmeği bölsen
içinden çıkar mı bahar?
Evet, bahar çıkar!
baharı bölsem,
içinden neler neler,
dereler, pınarlar, kuş sesleri çıkar.
gürültüsüzce gel yanıma, yaklaş
bak,
bahçeye taze toprak ekliyor bahçıvan*
Bu satırlar üzerine söylenecek ne kadar da söz var ama gelin görün ki seksen bir kentli sınırlarımızın içerisinde her bir hanenin kapısını tıklatsak kim bilir ne tür hikâyeler ve neler çıkar.
Kendimizi kötüleyip de birilerini paklamaya da değil niyetimiz. Gayretimiz güzelliklerimizi gözümüzün önünde görünür kılmaya vesile olacak başka güzelliklerin hissesiyle hikâyelerimize sahip çıkmaktır. Bunu başarabilmenin yolu da sanatla yoğrulmuş nesillerin sedasının tohumlarını güzelim topraklarımıza da ekmektir. Bırakın biçmesi torunlarımıza kalsın, ama bir tasçık da olsa su taşıyalım uğursuz ellerce kurumaya kurulu, çorağa çalan tarlamıza.
* İNCE, Özdemir. “Yedi Deryalar Geçsen”, Yazko Yayınları, İstanbul, 1983. s. 9-11.