Sanatın özerkliği mevzubahis olunca, somut ve hoyrat baskılarla gelen bağımlılık/tutsaklık görünümünün başatlık halini alması, çok daha örtük, yer yer sinsi ve en kötüsü danışıklı zincirleri görmezden gelinebilir kılıyor, ortalama çoğunluk için. Hâlbuki sanatın sanattan uzaklaştırılması tam olarak bu düşük ölçekli savrulmalarda yaşanıyor. Hemen her disiplinde, sınanmış, tutmuş, karşılık almış “formül”lere göre hareket edenler, “başarılı” formülleriyle yetinenler sistemin hudutlarını ve kurallarını kabul etmiş olmuyorlar mı? Neyse ki birileri, modernleşmenin postunu çıkaranlara ve geç kapitalizmin yıllık büyümelerinin büyülerine rağmen her yeni çalışmada başkayı, ötekiyi, yeniyi, farklıyı arama heyecanını koruyor. Bu bir bakıma öze dönük bir bencillik, kendi uğraşını ve kuşkusunu ve en önemlisi merakını kitleler için değil de kendi benlik arayışı için yapma eylemi; ancak dışavurulduğu ölçüde kamusallaşması, kalabalıklar için yapılan formül sanatlarının kitlesele varmasının yanında çok daha samimi değil mi? Yeni albümü Life, and Another’ı karşılarken ağırladığımız Mega Bog, işte bu bağlamda sanatın özerkliğini – bilinçle veya bilinçdışıyla – koruyan bir sanatçı.
Erin Birgy’nin, popu avangartla tanıştıran, folku caza bulayan denemelerini derlediği sahne adı Mega Bog, 2009’dan bu yana California ve Pasifik kıyılarında yaratımlar ortaya koyarken dinleyicilerini özgün deneyimlerle tanışık hale getiriyor. 2017 tarihli Happy Together’da müzik endüstrisinin kadınlara yönelik geri kafalı tutumunun yanı sıra cinsel saldırı tanıklıklarına ev sahipliği yaparken 2019 çıkışlı Dolphine’de Ursula K. Le Guin esinlenmeleriyle denizden karaya dönmeme kararı alarak belki de deniz memelerine ve muhtemelen Jacques Mayol’a dönüşen homo sapiensleri işleyen Birgy, yelpazesinin genişliğine rağmen sıradan bir hikâye anlatıcısına dönüşmüyor. Pasajlar ve kesitlerle kimi yapılar kuran, daha doğrusu etkin dinleyicinin kurmasına – ya da yıkmasına – imkân tanıyan Mega Bog hafif melodileri, gündüz düşü sevkine yol açan dalgalanmaları arasında yer verdiği alışılagelmedik somut esler sayesinde olası yüzleşmelere, ayrılmalara, dağılmaları, yeni başlangıçlara, sonlara imkân tanıyan bir özgürlük hissi veriyor. Yeni albümün arifesinde, Station to Station ve Maybe You Died parçaları arasında kalıp tercihimizi ikincisinden yana kullanmamızda muhtemelen eski bir VHS camcorder’ın kullanıldığı videonun etkisi vardır. Karanlık ancak kararmamış, cinayet içerirken hayat dolu kalabilen, deforme fakat estetik ve ağır aksak parçada ister istemez Özdemir Asaf’ı anımsayıp ölüm gibi bir şey olduğu halde kimsenin ölmediğini fark etmemiz de muhtemelen Maybe You Died seçimimizde etkili olmuştur;
Not: Mega Bog’u ilk olarak iki yıl önce Müzikçi’nin besleyicisi Zeynep Sonat’ın Diary of a Rose iletisiyle tanımıştık. İtiraf etmek gerekirse Birgy’nin en iyi şarkısı hala o gibi. Bir de Audiotree Live seansında sahnelenen canlısını denemeli, teşekkür ve armağan babında;
Fotoğraf: Bryan C. Parker & Pop Press