İlkokul ve ortaokul öğrenimini memleketi Birecik’te tamamlayan Mehmet Akan, Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra, 1956’da, İstanbul Teknik Üniversitesine girer. İTÜ ve Devrim Ocakları Tiyatrolarında oynamaya başlar. Genco Erkal, Arif Erkin, Ergun Köknar gibi isimlerin yer aldığı Genç Oyuncular’a katılmak ister ama olumsuz yanıt alır. Sonrasında ısrarı ve çabası sayesinde, 1960’da, gruba kabul edilir. Burası bir okul gibidir ve Genç Oyuncu olmak isteyen bir kişi, uzun bir eğitim sürecinden geçmek zorundadır. Amatörlük, birlikte üretme, ortakçılıksa Genç Oyuncular’ın değişmez ilkeleridir. Grubun avangarttan halk tiyatrosuna uzanan bir çizgisi vardır. Akan burada, Tavtati Kütüpati, Çürük Elma, Kervan gibi oyunlarda oynar. Bireysel ilk üretimi olan Kiraz Çiçek Açıyor Aykırı Dal Üstüne de yine bu tiyatroda sahnelenir.
Mehmet Akan, bu dönemde bale dersleri alır, halk oyunları öğrenir. Zira gereksinimler onu, oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlığın yanı sıra, koreograflığa da yönlendirir.
1963 senesinde, bazı eski arkadaşlarıyla beraber, Gülriz Sururi–Engin Cezzar Tiyatrosu’na katılan Akan için profesyonellik süreci başlar. Genç Oyuncular’da edindikleri deneyimi, kendisi de sol tandanslı bir tiyatro yapmak isteğinde olan Gülriz Sururi’nin desteğiyle buraya taşırlar. Sanatçı burada, Ferhat İle Şirin, Teneke oyunlarında oyuncu; Midas’ın Kulakları, Keşanlı Ali Destanı ve Direkler Arasında’da oyuncu ve koreograf, Zilli Zarife’de ise oyuncu, koreograf ve yönetmen olarak görev alır.
Askerlik dönüşünde, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda, modern bir orta oyunu tarzındaki, kendi yazdığı Ham Hum Şaralop’u (Midirfillik Oyunu) sahneye koyan Akan, ertesi sene, 1969’da, beş arkadaşı (Genco Erkal, Şevket Altuğ, Arif Erkin, Ferit Erkal, Nurten Tuç) ile birlikte, Genç Oyuncular’ın devamı sayılabilecek Dostlar Tiyatrosu’nu kurar. Grubun gayesi, geleneksel tekniklerden yararlanarak çağdaş bir tiyatro tarzına ulaşmak ama bununla da kalmayıp politik tiyatro yapmaktır. Burada Brecht, Sartre, Weiss gibi yazarların oyunları sergilenir.
Ekip üyeleri, profesyonel yaşamlarında da amatörlüğü hep önemser ve Genç Oyuncular gibi ve adı İşçi Kolu olan bir grup teşkil ederler. İşçi Kolu’ndaki öğrencilerin yazdığı (ve yazımına Mehmet Akan’ın da katıldığı) Alpagut Olayı adlı oyun Dostlar Tiyatrosu’na taşınır ve sadece işçilere ücretsiz olarak oynanır. Yine emekçilere hitap edecek Ruhi Su Dostlar Korosu ve HASAD adlı amatör birimler kurulur. HASAD’da, Akan’ın öncülüğünde, geleneksel halk oyunları yeniden biçimlenerek, dans tiyatrosu denilebilecek, 1 Mayıs Halayı, Savaş Oyunu, Börklüce Semahı gibi oyunlar ortaya çıkarılır.
Mehmet Akan, 1980 yılına dek, Dostlar Tiyatrosu’nda çalışmalarını sürdürür. Tiyatro bünyesinde, Ha Me Ka Ha Ha Pe, Rosenbergler Ölmemeli, Abdülcambaz, Düşmanlar, Şili’de Av oyunlarında oynar. Alpagut Olayı, Büyük Dümen, Gün Dönerken, Ezenler Ezilenler Başkaldıranlar oyunlarının yönetmenliğini üstlenir.
Kaleme aldığı Hikâye-i Mahmud Bedreddin’i, 1981 yılında, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneye koyar. (Oyun, 2005’te, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda bu kez Bedreddin adıyla oynanacaktır.) İlerleyen yıllarda da AST’ta yönetmen ve koreograf olarak çalışır.
1986’da Akan için yeni bir dönem başlar. Sanatçı artık sinema ve televizyonda da yer alacaktır. Aaahhh Belinda (1986), Teyzem (1986), Asiye Nasıl Kurtulur (1986), Kadının Adı Yok (1987), Gramofon Avrat (1987), Bez Bebek Recep (1987), Keşanlı Ali Destanı (1988), Yansıma (1988), Melodram (1988), Kurt Kanunu (1991), Duruşma (1999), Gönderilmemiş Mektuplar (2002) filmlerinde oynar. 1989’da başlayan ve on üç yıl süren, eski dostu Umur Bugay’ın yazdığı, Yalçın Yelence’nin yönettiği, Türk televizyon tarihinin en önemli yapımlarından Bizimkiler dizisinde canlandırdığı, emekli bando astsubayı ihtiraslı apartman yöneticisi Sabri Bey karakteri ile bütün ülkece tanınır. Tanınır ancak, Akan’ın dünyaya, hayata, toplumsal olaylara bakışı değişmez. 12 Eylül darbesi ve SSCB’nin dağılışını izleyen “pişmanlık yılları”nda akıntıya kapılmaz, savrulmaz. Doksanların ortasında kendisiyle yapılan bir röportajda “… Marksizmin, diyalektik materyalizmin çöktüğünü düşünmedim. Çünkü Marksizm ve diyalektik materyalizm toplumu çözümlerken bilim değerine sahiptir. Ben dünyada olan olayları hâlâ diyalektik materyalizmle anlamaya çalışıyorum… Bir televizyon dizisi yaparken bile olaylara hâlâ Marksist açıdan, diyalektik materyalist açıdan bakıyorum.” der.
Sanatla ve tiyatroyla kurduğu ilişki de bu ideolojik sağlamlık ve tutarlılıkla örülmüştür Mehmet Akan’ın. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü vesilesiyle Amatör Tiyatrocular Çevresi adına 2005’te kaleme aldığı bildiride, “Teknolojik gelişme insanları yalnızlaştırdı, evlerine kapattı. Artık büyük sermayenin elindeki medyanın tutsağıyız. Onun gizli ya da açık yönlendirmesiyle kararlar alıyor, yaşamımızı öyle sürdürüyoruz.” tespitini yapar; ardındansa tiyatro ısrarını her şeye rağmen sürdürmek gerektiğini söyler: “Para olmayabilir, teknik olanaklar olmayabilir. Bir park, bir meydan, bir hangar, bir derneğe ya da sendikaya ait herhangi bir mekân tiyatro yapmak için yeterli. Yeter ki insanlar bu amaçla bir araya gelsinler. Yeter ki insanlar sermayenin köleliğinden kurtulmayı istesinler.” Akan, metnini “Ne demiştik vaktiyle: Her yer tiyatrodur ve tiyatroya amatörlük yakışır.” diyerek bitirir. Sanatı para kazanmanın değil dünyayı değiştirme mücadelesine estetik katkı sunmanın bir yolu olarak gören devrimci bir sanatçının derdini en özlü biçimde anlatışıdır bu cümleler.
8 Temmuz 2006’da bu dünyadan göçen Mehmet Akan; dünya görüşü, yaşam tarzı ve sanat pratikleri ile bu topraklarda istisnai bir örnektir. Anısına saygıyla…