Yaşam Terapisi – İsmet Şengül

Ve insan, gelişiyle ihtişamlı, yaşantısıyla umarsız ve bencil, gidişiyle küçük olan insanlık.

Hayat durmak bilmeyen kesintisiz bir akış içerisindedir. Asıl olan bu akışa hangi boyutta kaptırdığımızdır kendilerimizi.

Böylesi ihtişamlı bir akış içerisinde ya ustalaşırsın, ya da ömrün boyunca bir çırak olarak kala kalırsın.

Hayata çırak başlayıp ve çırak olarak kalanlar, paylarına düşen her olumsuzluğu kabullenip boyun eğmekten başka hiçbir şey yapamazlar. Ne yapayım kaderimmiş, şansım yok, talihsizlik işte, ben hep böyleyim ne yapsamda olmuyor. Bu gibi söylem ve düşünceler le kendi dirençlerini kırdırıp gardını düşürmelerine sebep olurlar. Oysaki her ne kadar olumsuz düşünürseniz bir o kadar çıkmazda kalırsınız. Olumlu bak hayata, hayat olumsuzlukları asla kabul etmez. Unutmayınız ki yaşamak direnmektir, direnci olmayan bir yaşam kölelikten ötesi değildir.

Eğer ki zorluklarla yüzleşmeden, acılarla restleşmeden hayata yabancılaştırırsanız kendinizi, kendinize bile ters düşerek hayatın çizgisinden çıkar gidersiniz. Ben bu değilim ve bu olumsuzlukları asla Kabul etmiyorum diyebilmelisiniz. Hayat benim, bende hayatımın işkencecisiyim dersen iz kendi celladınız olmaktan başka bir işe yaramazsınız. Ve boynunuzu vererek giyotine kurtulmak yerine çaresiz çırpınışlarla düşmesini beklersiniz, artık kesip atsın şu işe yaramaz kellemi diye.

Zamanın sizlere yüz vermediğini düşünüyorsanız sizlerde o yüzsüzlüğe direneceksiniz. Doğruluğa yönelerek olumlu olacak şeylere inandırınız kendinizi. Çünkü inandığınız doğrular sizlerin gerçeği olacaktır. İşte o zaman başarılarınızın anahtarını çevirmeye ramak kalmış demektir. Gabala pazar aldığımız bir ömrü süregelmekteyiz. Gabala Pazar aldığımız bu ömür ama yarım adımlık, ama bir adımlık olur ve lakin yarım adımı geçmez genelde. Siz, siz olun o yarım adımı bir adıma çıkarayım diye değil en iyisinde nasıl yaşarım diye gayret sarf ediniz. Öncelik kendinize, sonrasında çevrenize nasıl fayda sağlarsınız diye hesap içinde olunuz. Yaşam sonsuzluktur bu mucizevi varlığımızla o sonsuzluğu nasıl ne kadar yaşarız ve mükemmelliğimizle nasıl taçlandırabiliriz diye bakmalısınız hayata.

Bir başkasının düşünce ve fikirlerini kendi yapınıza empoze etmek yerine kendi doğrularınızı bularak sadece kendiniz olunuz, bir başkası olmaya çalışmak sizi siz olmaktan koparıp atar.

Sora benim kendime söylediğim şu mısraları tekrarlar durusunuz.” Ne ben beni bulabildim kendimde, nede kendim beni buldu bende”.

 Sizler var edemezseniz kendilerinizi kendinizde, kendinizi nasıl bulabilirsiniz ki bir başka bedende.

Her sabah gözlerinizi açtığınızda vayyy ne kadar güzel bir sabah diyerek daha bir umut, daha bir şevkle başlayın gününüze.

Güzel bir hayat için, güzel düşünceleriniz ve berrak hayalleriniz olmalı. Hayalini kurup, olmasını istediğiniz bir hayat doğrultusunda, somut ve sağlam düşüncelerle adım atmalısınız her yeni güne.

Bizler ki Hayata nasıl bir mesaj veriyorsak hayatta bizlere aynısını verecektir. Yani hayatı bir ayna gibi düşünün, aynaya nasıl bir yansıma veriyorsak oda bize aynısını gerisin geri yansıtacaktır, ne fazlası ne eksiği.

Yaşamlarımız önümüz sıra dursuz duraksız sürüp giden, akışı hiç sekteye uğramadan bizleri kendi zamanımıza taşıyan uzun mu uzun bir yoldur. Elbette ki eninde sonunda bir varış noktamız mutlaka olacaktır. İşte bu varış noktasına kadar yolu yürünemez bir eziyete çevirdiğimize mi, yoksa zorluklardan, olumsuzluklardan uzak mükemmelliklerle yürüdüğümüze mi bakmalıyız.

Bembeyaz ak be ak bir tuvalin üzerine doğarız. Hayatlarımız bir tuval, yaşamlarımız ise hayatın kusursuz sanatıdır. İşte bütün mesele bur dan başlar. Yaşamlarımıza nerden nasıl başlayacağımızın belirleyicisi olan beyinlerin ve o beyinlerin yönettiği ellerin bizleri nasıl şekillendirip yaşam boyutuna taşıyacaklarıdır. Temeli sağlam olup da güçlü kolon ve kirişlerle desteklenerek yükselen binalar gibiyiz. Nasıl bir temele kurarsak ömür binamızı öylece yükselir gider.

Şimdi, fayans işlerini yaptığım bir inşaatın şantiye şefliğini yapan bir dostumdan bahis edeyim size. Bir gün sohbet anımızda inşaatın çok güzel çizilmiş bir projesi olduğunu, harika bir kaba işçilik yapıldığını söyledim. Bana dönerek evet ismet usta temeli ve zemin katı çok iyi sulayamadık o yüzden beton sıcak havada yandı ve doğal olarak çok sağlam olduğunu söyleyemem, ama üst katları çok sağlam oldu çünkü her gün sabah ve akşam düzenli olarak suladık betonları. Bense şaşkın bir gülümsemeyle şefim iyi güzelde bacaklar değilmi dir gövdemizi taşıyan, ne söyleyeceğimi kestiremediği bir bakışla evet dedi, peki bacaklarımız zayıf, güçsüz, dermandan, dirençten yoksun olursa o kocaman gövdeyi nasıl taşıyacak söylermisin. Elinde su şişesini bırakıp suratını ekşiterek, ben hiç o açıdan düşünemedim, vay be o zaman binamız hem zayıf, hem de çürük oldu desene. İşte bizlerin ömürleri ve o ömrümüzü dolduran yaşamlarımızda bir bina gibidir. İyi bilinmeli ki yaşamlarımızı paha biçilemez bir tablo haline getirmek kendi ellerimizde. İyi odaklanamazsanız yaşamlarınıza sadece karalama yapılan bir tuvalden hiç bir farkınız olmaz, ama iyi bir yön tayin edici olursanız yaşamlarınıza o yaşamlarınızın da tadına doyum olmaz.

Unutmayınız ki güç noktası tamda olduğunuz andadır. Asla çaresiz hissetmeyiniz kendinizi. Kendi düşünce gücümüz bizleri değişimin olacağı noktaya getirir. İşte o ana kadar yaşadığımız olumsuzluklar kalıcı bir hasara yol açmadan önemini yitirmelidir. Ve her gün sizleri kendilerinizden nefret edecek boyuta getirmemelidir. Biz insanlar istediğimiz an kendilerimizi rahatlıkla değiştirebiliriz. Sorunları hayatlarınızdan tek gerçekmiş gibi görme algısını uyandırarak ruhlarınızı köleleştirmeyiniz. Ve sizleri abad edecek unsurları hayatlarınıza katarak dünya cennetinde tüm güzellikleri doyasıya kendilerinize yaşatabilirsiniz. Bütün çirkinlikleri ve kokuşmuşlukları cehennemin ta dibine göndererek Ruhlarınızı özgür kılabilirsiniz.

Eğer ki kendinize arka olup el atacak durumda değilseniz, şunu iyi biliniz ki tamda orta yerindesinizdir bir çöl yangının. En güvenilir limanda, en berrak sularda kendi ufkunuza yol almasını iyi biliniz. Kaptanınızda siz olun, mürettebatınızda. Hiç kimseyi kendi rotanızı belirleyici olarak tayin etmeyiniz. Bunu başarabilmek ellerinizde. Zihinlerinizi başkalarının baskısı altına verip zincirletmeyiniz. Kendi kölenizde, kendi efendilerinizde kendileriniz olunuz. Sizlerin olan düşünce özgürlüğünüzü, kendileriniz için her zaman diri tutup yaşatınız. O mevcudiyetiniz in yegâne temsilcisi, uygulayıcı, sahibi gene sizlersiniz.

Bu güne kadar tam anlamıyla sizlere ait olmayan yaşantılarınızın hesabını iyi yaparsanız, bundan sonra yaşayacağınız sürece sahip çıkmasını da iyi bileceğinizden fazlasıyla eminim. Şu an bulunduğunuz noktaya kadar kendi hayatlarınızda iyi bir oyun kurucu olamadığınıza inanıyorsanız, bundan sora geride kaldığına kanaat getirdiğiniz yaşantılarınızda iyi bir oyun kurucu olarak rol almasını biliniz. Ve yaratıcılığınızı kendi zihinlerinize bırakınız.

“temmuz sıcağında özünü harmana seremeyenler, zemheri ayazında bile yanar kavrulur”.

“kendi hamurunu bozuk ellerde yoğurtanın, mayası da, özü de çürük olur”.

Unutmayınız ki sizlere sunulacak olan önerileri iyice incelemeden onay butonuna basmayınız. Bir daha geri alamayacağınız bu aceleci onay, yanlışlar zincirine halka yaparak zamanın çöplüğüne kaldırıp atar sizleri. Ya köklü bir değişimi amaç edineceksiniz, ya da ret ederek değişimi kendi enkazınızla baş başa kalıp, çeresizce çırpınıp durmayı tercih edeceksiniz.

Her zaman için kendi güç merkezinizi kendileriniz oluşturunuz. Her başlangıç yepyeni bir umut, her umut yepyeni bir gün, yepyeni bir gün ise sıfır kilometresiyle sizlere açılacak olan yepyeni bir kapı olacak demektir.

Sonsuz mekân kusursuz ve gizlerle doludur. Ve sağlamasını tutturabileceğiniz denklemleriniz olsun. Sağlamasını yapamayacağınız problemlerle meşgul etmeyin beyinlerinizi. Çok fazla meşguliyet, çok fazla sonuçsuzluk demektir. Kendi çıkmazlarından sıyrılıp kurtulamayanlar hep başka, sözüm ona yol göstericilerin ortaya çıkmasına vesile olurlar. Burada niyet ve tıynet çok önemlidir. Ne yazık ki asla tam olarak bilemezsiniz kimin kim olduğunu ve nasıl biri olduğunu. Doğrumu dur, yanlışmı dır, eğrimidir, düzmü dür, gerçekmi dir, yalanmı dır. Kendi rotasyonunuzda kendileriniz yön belirleyici olunuz bir başkası değil.

Güzel huyla güzel ve olumlu şeyleri düşünüz her daim, çünkü düşüncelerin hızına asla yetişemezsiniz, çok hızlı hareket ederler yakalayamazsınız. Çünkü düşünceler çok hızlı tetik düşüren seri bir mekanizmadır. Ol sebeptendir ki olumsuz düşüncelerle belleğinizi ve kendilerinizi boş yere meşgul etmeyiniz. Eğer ki güvenilir sözcükler ırmağında bulamıyorsanız kendilerinizi o yoldan uzak durunuz, yoksa bulanık akan sulara kapılarak bir hiç olup gidersiniz.

Yarınlarınızı iyi bir belirleyici olarak, tarafınıza düşüreceğiniz oluşumları doğru kararlar üzerinden hareket ettirerek, atacağınız temele en uygun zeminin hazırlayıcısı olarak, kendi yaşam döngünüzde iyi bir bina kurucusu olmayı amaç ediniz.

Tarifi aptallık ve ahmaklıktan başka bir şey olmayan bir duruma neden düşüresiniz ki kendilerinizi.

Aksi halde bu durum, zararlı olduğunu bile bile her gün aynı yiyecekleri ısrarla tüketmeye benzer.

Bizlere zarar veren yiyeceklerden nasıl ki kendilerimizi uzak tutabiliyorsak, hayatlarımızı da olumsuz ve gereksiz yönde etkileyip sürekli erozyona uğratacak olan karmaşık ve sonucu olamayan düşüncelerden neden uzak tutamayalım ki. Bunu başarabilmemiz için illaki birilerinin tekeline mi düşmemiz gerekir. Peki ol vakit bizler ne işe yararız. Sorunlarınız ve yıkımlarınız çığ gibi üzerlerinize geliyorken yapabilecek çok fazla bir şeyiniz olmadığını da iyi bilmelisiniz.

Ama bu noktadan sonra bilmeniz gereken çok şeyler olduğunu da göz ardı edemeyiz. Beyinsel ve fiziksel fonksiyonlarınız kendi akışınızda geleceğinizi yaratmaktadır. Eğer her aşamanızda erezyona uğruyorsanız köklü bir değişimi gerçekleştirebilmek için yekvücut olarak harekete geçirebilmelisiniz kendilerinizi…

***

Görsel: Selvi ile Buğday Tarlası (1889) – Vincent van Gogh

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi145

Bunu paylaş: