Günümüzde naif bir sinemadan söz edilebilir mi? İnsanlığın büyük çoğunluğu için yeryüzünde olmanın, “yaşamak” fiili yerine “hayatta kalmak” ile ifade edildiği, rengârenk ancak ahenksiz bir distopyanın hüküm sürdüğü bir dönemde, bu sorunun yanıtı elbette olumsuzluğa yatkın. Türkiye’de ve dünyada, birbiriyle zıt koşan hegemonyaların, geç kapitalizm saflarında bir araya gelmeleri, insanlık namına miras olarak kodlanabilecek pek çok motifi zedeliyor, unutturmayı başarıyor. Yeryüzünün en kötü türü olduğumuzun ön kabulü, farkında olmadan, yarınlar için savaşım vermekten vazgeçirici olduğu için, sistemin sürekliliğini besliyor. Hal böyle olunca, hayal gücü gibi hudutsuz bir uzama sahip bir tür olmamıza karşın, yarını bile tahlil edemeyecek bir sıkışıklığa hapsedildiğimizin farkında olamıyoruz. Bunca kötülüğe rağmen yeryüzünde iyilik olduğunu, insanlığın yarattığı yıkımlara karşın buna karşı çıkanların yapıcılığını da içerdiğini anımsamak, hayal gücünü geri almanın, safça bir hayal olmak yerine akılcı ve doğru bir temele tekabül ettiğini algılamanın ilk adımı olabilir.
Elif Sözen’in 2018 yılında yazıp yönettiği Kutlama, naif sözcüğünü karşılayan içeriği ve biçimi ile pek çok insani motifi tazeleyecek nitelikte, ödüllü bir kısa film. Ulusal ve uluslararası pek çok gösteriminin ardından, çevrimiçi ilk gösterimine ev sahipliği yapmanın mutluluğunu yaşadığımız Kutlama, kurban bayramı arifesini bir çocuğun bakış açısıyla ekrana taşıyor. Sözen’in anlatısı, doğayla bütünleşikliğin – eğer var olduğunu kabul edeceksek – insan doğasının bir parçası olduğunu ve kimi ritüellerinse o doğanın parçası olmaktan, özümüz itibarıyla aslında ne denli uzakta konumlandığını vurguluyor. Kendi Çiçek Atak’ın canlandırdığı beş yaşındaki Leyla’nın, kutlama eylemine naiflik çalan ve kurtarma olmaksızın kutlama yapmayı imkânsızlaştıran planının, çocukluğunda benzer bir hazırlık sürecinden geçmiş hemen her çocuğun planları arasında yer aldığını söylemek yanlış mı? Bir bireyin, söz konusu ritüelleri doğuştan kanıksamış olduğunu varsaymak kadar yanlış olamayacağı kesin. Kutlama’nın Semih Kababulut imzalı sıcak resim seçimleri ve Elif Tekneci’nin bunu destekleyecek renk paleti, ilk bakışta filmin fazla steril bir hüviyete büründüğü izlenimi veriyor. Ancak Sözen’in yönetiminde işleyen seyrin, bir çocuğun ufku olduğunu fark etmek, sımsıcak ve pastel bir hayal gücünün, idealden öte doğal bir gerçeklik olduğunun anımsanmasını sağlıyor. Kutlama, naif bir sinemanın ne denli gerçekçi olabileceği ve seyirciyi zamansızlaşarak unuttuğu başlangıcına götürebileceğini hatırlatırken, bizleri uzamlara umutlu bakma naifliğine sürüklüyor; ve Ahmet Uluçay‘ın anısına gerçekleştirilen film, bu konuda teşekürü hak ediyor.