“Aslında herkes dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçecektir.” Einstein’nin bu sözü, dünyanın büyük bölümündeki eğitim sisteminin yüzyıllardır neye hizmet ettiğinin bir göstergesi gibidir. Eleştirmekten ve sorgulamaktan yoksun bir nesil inşa eden dayatmacı eğitimin sisteminde asıl sorgulanması gereken şey eğitim sistemini değiştirmek değil, eğitimin ne olduğundan çok nasıl olduğunun ele alınması olmalıdır. İlk eğitimin ailede verilmesini ele aldığımızda eleştiren bir ebeveyne sahip olmak yaşadığımız çağın eleştirisini yapmak bizi ön plana çıkartıyor gibi görünse de, bireyleri tektipleştiren ezberci eğitim sistemi altında sürü psikolojisine uyarak çoğu kişinin kendini bastırmasına da neden olmaktadır.
Korkunun Gölgesinde isimli ilk uzun metraj filmi ile adını duyurmaya başlayan İran asıllı Britanyalı sinemacı Babak Anvari 2011 yapımı ilk kısa metraj filmi olan 2+2=5’te dayatmacı eğitim sistemi vurgulanmaktadır. Film, altı dakika boyunca bir sınıf, bir öğretmen ve dikte ettirilen düşünceler etrafında geçiyor. Senaryo basit gibi görünse de derin ve vurucu. Film, öğretmenin sınıfa girmesinden hemen sonra müdürün megafondan öğrencilere “size bildirmeliyim ki bugün okulunuzda bazı değişiklikler olacaktır, öğretmeniniz size bu konuda daha ayrıntılı bilgiyi verecektir” demesiyle başlıyor. Devamında öğretmenin öğrencilerine 2+2’nin bundan sonra 4 değil 5 olduğunu ezberletmeye çalışmasıyla yönetmen, insanların düşünceleri değiştirilmek istendiğinde bunun her yol ile yapılabileceğini izleyiciye gösteriyor. Eğitimi kontrol edenler ne isterse onların öğretildiği eğitim sisteminde azıcık eleştirmek isteyen kişileri herkese ders olması niteliğinde çarkın dışına attığını görüyoruz. Filmi izlerken çarkın dışında kalmamak adına sürü psikolojisine uyan öğrencilerin bir süre sonra eleştirmekten yoksun bireyler haline geldiğini günümüze bakarak öngörebilmek mümkün. Filmin alt metnini incelediğimizde yönetmen Anvari’nin eğitim sistemi üzerinden İran yönetiminin baskıcılığına gönderme yaptığını söylenebilir. Yönetmen, diktatörlük rejiminin simge isimlerinden olan İran Dini Lideri Hamaney ve Devrim Muhafızları gibi totaliter sistemin örneklerini, müdür ile öğretmen figürü üzerinden izleyiciye göstermektedir. İran sisteminde meşru görülen ideal yurttaş örneğine bakacak olursak, öğretmenin gözünde kabul gören tek bir öğrenci tipi olduğunu görmekteyiz. Sistemde İslam dininin Şii mezhebinden olmayan ve Fars etniğinin sosyokültürel egemenliğinin hâkim olduğu ataerkil bakış açısının dışında kalanlar, doğrudan ötekileştirilerek düşman olarak görülüyor. Düşüncelere hükmedeceğini sanarak kendinden olmayan herkesi çarkın dışına atan sistemin unuttuğu tek şey ise hakikatin sonsuza dek baskılanamayacağıdır. Yönetmen Anvari de filmi “İstediklerinizi yaptırsanız bile hak daima galip gelir.” Sözüyle bitirerek hem filmi özetlemiş hem de vermek istediği mesajı doğrudan izleyiciye iletmiştir.
Son olarak müziğin insan üzerindeki etkisini göz önüne aldığımızda filmde arka fonda konumlanan müzik daha etkili kullanılabilseydi yapıtın bırakacağı etkinin daha kalıcı olabileceği söylenebilir.