‘Bazen gün doğar ve hiç umut getirmez beraberinde.
Ve gitgide kötüleşir her şey,
Bir kasvet çöker üstüne.
Kimse anlamaz halinden.
Dünya sağır bir makinedir artık,
Ne his vardır içinde ne de mantık.’
Avustralyalı sanatçı Shaun Tan’ın Kızıl Ağaç adlı kitabı böyle başlar. Kızıl saçlı küçük bir kız, güne mutsuz uyanır, karamsar düşünceleriyle yol alır. Günün sonunda, odasına girdiğinde bir kızılağaç (tam da hayal ettiği gibi) yerin ortasında durmaktadır ve birden bu ağacın sıcaklığı içini de kaplar, kız yeniden mutlu olur.
Hepimiz bir süredir aynı günleri üst üste yaşar gibiyiz. İçimizde bir karamsarlık, dışarıda renklenmeye başlamış ağaçlar… Herkes uzun ve soğuk geçen kışın ardından baharın gelmesini iple çeker. Havalar ısınır, doğa uykudan uyanır, stresli bir günün başlangıcında ya da bitişinde çiçek açmış bir ağaç görmek bile insana umut verir. Şimdilik bu baharı camdan izleyecek gibiyiz. Nedense içimde hiç olmadığı kadar doğaya ulaşma, kuş sesleri duyma, yapraklara dokunma isteği var. Sanki eskiden yeterince doyamamışım, hayatın telaşından kurtulup etrafıma bakamamışım ve artık doğayla iç içe olmak için çok geç kalmışım gibi geliyor.
Shaun Tan, kitaplarında insanın içine hapsolduğu karanlık, endüstriyel dünyayı ve bu dünyanın depresif yansımasını başarıyla işleyebilen sıra dışı bir sanatçı. Eserlerinde yazını oldukça az kullanıp yorumu okuyucunun hayal dünyasına bırakmayı sevdiğini düşünüyorum. Karanlık şehirlerin, uçsuz bucaksız fabrikaların arasından bir görünüp bir kaybolan tuhaf yaratıklarınınsa hep sıcak ve samimi bir tarafı var.
Kızıl Ağaç da aslında çok az cümlesiyle bir kızın içsel yolculuğunu, izole olduğu dış dünyaya dair umutsuzluğunu anlatıyor. Öte yandan her zaman yaptığı gibi, yaşanan mutsuzluğun ardından gelen, insan olmaya dair en güzel şeylerden biri olan iyimserliği ve umudu okuruna anımsatıyor.
Doğa ve kuşlara özlemden söz ederken bir de resmini paylaşmak istedim. Soğuk renkleriyle kendine has bir durgunluğu olsa da insanın içini ısıtan bir yanı yok mu?
Aklıma gelen bir başka kitapsa Shaun Tan’ın renklerinden ve anlatımından çok farklı ve nedense ben de onun gibi umut verici bir kapanış yapmak istedim.
Hollandalı illüstratör sevgili Mark Janssen’in çocuk kitabı Ada’da, okyanusta çıkan apansız bir fırtınadan küçük teknesiyle kurtulan bir babanın, kızı ve köpeğiyle birlikte bir adaya ulaşmasıyla başlıyor hikâye. Aslında ada sandıkları bir kaplumbağanın sırtı. Gel zaman git zaman günler ve mevsimler geçiyor, denizin ortasındaki kaplumbağanın sırtında, zorlu kış günlerinin fırtınalarını ve ardından göçmen kuşların getirdiği rengârenk baharı izliyoruz. Muhteşem resimleriyle Ada, ne zaman okusam beni içine hapsolduğum apartman dairesinden çıkarıp bir kaplumbağa sırtından yapılmış adaya götürüyor. Kim bilir belki şimdilerde bizler de kendi adalarımızda yaşıyoruz. İnsanlardan uzak, her şeyden uzak… Neyse ki kuşların sesini her zamankinden daha çok duyar olduk, rüzgârda esen yaprakların seslerini de öyle.
Kaynak:
https://en.wikipedia.org/wiki/Shaun_Tan
Görseller: