Allanmış Anlam Arayışı – Ziza Rumas

Gölgesizler Sofrasızlığıyla

 Haneye Hasret Hane-i Sagîr

Anam merhume vasfına ermeden yıllar önce: “Allah hiçbir evi direğinin gölgesinden mahrum bırakmasın.” derdi.

Bizim evin direği babam göç edeli on yıldan fazla olmuştu. Ondandı ki mevsimler boyu güneşin kavurganlığı evimizin en kuytu köşesinden eksik olmaz, gölgesizliğin gölgesine muhtaç yetimler olarak büyümeye yeltenirdik.

Az biraz sonra ergenliğin paradoksal dünyası soyut işlemsel dönemine giriş dizinin ilk bölümlerinde kendimi bulmuştum. Somut varlıkların bedene yükü yetmiyormuş gibi bir de soyut varlıkların ezici çoğunluğu karşısında yüreğimin zelzelesi ve damarlarımdaki tsunaminin etkisi altında dünyayı anlamaya çalışıyordum.

Kasabamızın altı kilometre ötesinden sesiyle cisminin ve siluetinin gelişini haber veren Thames kamyonun kızıllığıydı sonradan düşlerime hunharca dalan. Türkan Şoray rüyama girip Al Yazmalım yazılı kırmızı kamyonun üzerinden etimi çiğ çiğnemek üzere etrafa doluşan kadın ordusunun içine fırlatıyordu beni. Kırmızı ojeli dudakların arkasına gizlenmiş vampirdaş dişleri, kızıl rujlu uzun tırnakları bedenimi pare pare ederken o ise kamyonun üzerinden kahkaha atıyordu. Bedenim kendi kanında allanırken emdiği süt bütün uzuvlarından gelen Kadir İnanır, çivilerle nallanmış uzun topukların altında öylece ölü yatıyordu yanı başımda.

Somyanın üzerinde girdiği savaştan yenik düşen bedenimin iki çukuru gözlerim, iki ablamın çağrısıyla krater göllü dolu yaşlarla açılırken anamın etrafında  kahvaltı semasına durmuş ev ahalimize anlam arayışından yorgun düşmüş bir filozof edasıyla bakınıyordum. Yılların özlemle sabahını çektiğim ve yemesine doymadığım kahvaltılığımız olan tuzlu un kavruğu sofradan bana veda eder gibi el sallıyordu. Hayata tutunduğum bir dal daha git gide soyutlaşan anlam dünyamdan kopmuştu artık. O gün bugündür öncesinde yiyebildiğim kahvaltıların acısını katmerlice çekip alan hayat, yarım saatlik üç öğün beslenmemi, yirmi dört öğünlü günlük gamlarını ruha aşılayıp bedeni girdaplarla doyurdu.

Ah evladım, gölgesini vermekten yoksun bir bedende gözlerden ırak bir yüreğin nasıl yandığını ancak sen bilirsin. Bedenimizin güneşte yanmasına yanmadık biz, yüreğimizi kışın kırkından çıkarken karın ak ateşinde küle dönüşüne inat gölgesizlerin yalnızlığına bağladık.

***

Görsel: Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) – Atıf Yılmaz

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi148

Bunu paylaş: