De Niro ve Raging Bull*
“Kızgın Boğa” filmi Robert De Niro için önemli bir filmdir. Bu filme baktığımızda Robert De Niro’nun oyunculuğunu da anlamış oluruz. En iyi erkek oyuncu Oscarını, orta sıklet boks şampiyonlarından Jake La Motta’nın fırtınalı yaşam öyküsünün anlatıldığı, Martin Scorsese‘nin “Kızgın Boğa” filmiyle kazandı.(1980) De Niro, rolün hakkını verebilmek için yaklaşık otuz kilo almaktan çekinmemişti. Sinemada daha önce görülmemiş bu olağanüstü performansıyla dünya çapında beğeni topladı. Aktör, oyunculuğun sınırlarını adetan baştan çiziyordu.
Filmin giriş sahnesinde kamera sabitken, Robert De Niro geçmişini anlatmaktadır. Burada da aynen Marlon Brando gibi nesne kullanarak bu anlatmasını sürdürür. Bu sahnede yönetmen Robert De Niro’yu serbest bırakmıştır. Sigara ağzında konuşmasını sürdürür, elindeki çakmağı kullanır. Bir ara konuşmasını keser sigarasını yakar ve konuşmaya devam eder. Robert De Niro konuşmasını gerçekleştirirken beden hareketini iyi kullanıyor. El hareketi onun anlatı tarzını öne çıkarıyor ve mimikleriyle de bunları destekliyor.
Yine bir sahnesinde Robert De Niro yemek yerken nesne kullanılışı sırasında oyununu sergilemektedir. Yine beden ve vücut hareketini kullanarak oyunculuğunu sergiliyor.
Robert De Niro’nun bir diğer özelliği de normal bir konuşma anında aniden çok mutlu ya da çok sinirli bir karaktere bürüne bilmesi. Yani bu geçiş aşamasını bu kadar hızlı gerçekleştirebilen bir oyuncudur. Bu onun oyundaki karakterine bürünmesi ve onu hissetmesinin bir göstergesidir. Bunu o yemek sahnesinde görmekteyiz. Yapmış olduğu maçla ilgili yorumunu yaparken, sadece bifteğinin geç gelmesi yüzünden masayı devirmesi ve ardından sinirli haline geçişini görebilmekteyiz.
Robert De Niro sadece ön çekimlerdeki görüntüsünde, mimik kullanarak karakterinin psikolojik durumunu gösterirken, arkadan çekildiğinde yani yüzünü görmediğimizde bile oyunculuğunu göstermekte ve bize ruh halini arkadan bile yansıtabilmektedir.
Ayrıca Robert De Niro filmlerinde bakışlarını çok iyi kullanabilen bir oyuncudur. Özellikle bu filmde bir kıza (Cathy Moriarty) olan ilgisini gösteren bir bakışla bakar. Ama kızla ilgilenen başka birinin olduğunu görünce bakışlarıyla onu takip eder ve yapmış olduğu bakışlarla filmin ileriki sahnelerinde bir şeylerin olacağının haberlerinin de bize vermiş olur.
Robert De Niro’nun hoşlandığı kızla (Cathy Moriarty) konuştuğu sahnede sanki bir kızla ilk kez konuşuyormuş gibi o utangaçlığını ne diyeceğini bilemeyen bir tavrını çok iyi yapabilmektedir. Hem sonuçta bir boksördür ve o boksör karakterinden yani güçlü kızgın karakterden aniden romantik, utangaç tavırlara bürünmesi onun büyük oyunculuğunun bir olayı olsa gerek. Bu romantiklik anında çocukluğundaki utangaçlık döneminin uzun sürmesinin de bir payı olduğunu düşünüyorum.
Robert De Niro kıskançlık olayını da bu filmde iyi yansıtmaktadır. Örneğin eşi ile (Cathy Moriarty ile evlenmiştir.) dışarı çıktıkları bir sahnede, eşinin birisini öpmesi üzerine De Niro‘nun eşini sorgu sualine tutması ve bakışlarını kullanarak adamlara; bak ben buradayım ve her an kötü bir şeyler yapabilirim demeye getirmesi onun bakışlarının bile bir şeyler anlattığının göstergesiydi.
Kıskançlığın hastalık boyutunu da yansıtan bu film Robert De Niro’yla birleşince oyunculuğunun yüksekliğini ve neden Robert De Niro’nun tercih edildiğinin göstergesini oluşturmaktadır. Kıskançlığın yavaş yavaş büyümesini ve Robert De Niro‘nun da bunu mükemmel bir biçimde yansıtışını görmekteyiz.