Her bir eğilimin posasını çıkarmaya yeminlilerce istismar edildiği asri zamanlarda ambient ve post rock türlerinin bu tahribatta bir bakıma başı çektiklerini iddia etmek içten bile değil. Neyse ki önüne gelenin ve sürat beklentisinin bile kalmadığı koşullarda ses çıkarmayı başaran herkesin “ben rap yapıyorum” diyebildiği ve çiğ tabirle “buradan yürüdüğü” günlerde, ambient/post rock türlerinde sağlanan sükûnet, esaslı, çarpıcı fakat dingin gruplara yeniden uzanan parkurlarımızı sessiz ve sedasızlaştı. Müzik disiplininin vokal lüksünü bertaraf ederken rock müziğe melankoli ve ağıt yüklü klasik müzik dalgalanmalarını çağrıştıracak uzun pasajlar sunan post rock ve ortamı sakince ele geçirirken yer yer talepkarlaşabilen ambient müziğin en köklü ekiplerinden Hammock, 2005’ten bu yana çıkardığı 10 uzunçalar ve 5 EP ile üretkenlik konusunda ürkütücü bir sürate sahip.
Gitaristler Marc Byrd ve Andrew Thompson’ın piyano ve elektronik dokunuşlarıyla tamamladıkları Hammock, 2012 çıkışlı Departure Songs albümleriyle karmaşık duyguları derli toplu bir halde işlerken, sanatçıların alternatif rock geçmişlerini hatırlatan Lets Kiss While The Stars Are Falling Down’da heybetli ve toy bir canlanışı, kuşak fark ettirmeksizin yeniden yaşatarak akılda kalıyor. Hammock’un – şimdilik – son uzunçaları olan 2019 tarihli Silencia’nın ruhaniliğinden hemen önce yayınlanan 19 dakikalık Repeat/Texture EP’si bir nevi dinleyicilere dair bir ön izleme yerine geçerken, dördüncü ve kapanış parçası Melt, klişeye övgüyle, eritircesine ağır ve fark ettirmeden kamaştıran, çözelti etkili bir yapıt. Melt’in, albümün adına atıfla, dokuyu sıklaştırma amacıyla yöneldiği kendini tekrar etme, parçayı içinden çıkılmak istenmeyen bir labirente, çıkmaza, açmaza, döngüye sürüklüyor. Hammock’un belki de en başarılı ambient işi halindeki Melt, bellekte ve bedende fark edilen uyuşmaların, olumluya mı olumsuza mı yorulması gerektiği konusunda alımlayıcıyı belirleyici kılıyor. Wabi Sabi öğretisinin işitsel bir karşılığı şeklinde betimlemeye gidilebilecek şarkı, Hammock’un gösterişsiz olgunluğuyla göz kamaştırıyor.
Fotoğraf: Thomas Petillo