Hayattayken yalnızca iki şiir kitabı basılan, ölümünden sonra bulunan sandığında ise yirmi beş bin sayfalık yazınsal bir yığın sakladığı ortaya çıkan Fernando Pessoa; bunların yayımlanması sonrasında, yalnızca Portekiz değil dünya edebiyatının da önemli isimlerinden birine dönüşür. Ancak onu okumak, onun “gizemli” dünyasına girebilmek çok da kolay değildir. Fernando Pessoa’nın başyapıtı denilebilecek Huzursuzluğun Kitabı’nın ilk birkaç sayfasına göz atmak bile bunu anlamak için yeterlidir.
1888’de dünyaya gelen, beş yaşında babasını kaybeden Pessoa; annesi ile birlikte üvey babasının konsolos olarak görev yaptığı Güney Afrika’ya gider ve eğitim hayatına orada başlar. İngiliz okullarında öğrenim görür ve bu sayede iyi derecede İngilizce ve Fransızca öğrenir.1905’te Lizbon’a döner ve ölene dek (1935) burada yaşar. Edebi üretimlerine İngilizce kaleme aldığı şiirlerle başlar. Bunlar, yayımlandıkları dönemde ilgi görmeseler de bugün modern edebiyatın önemli örnekleri arasında kabul edilir.
Pessoa’yı Besleyen Karanlık
Bir dönem teyzesinin yanında kalan ama ömrünün büyük bölümünü küçük, izbe, güneş girmeyen evlerde geçiren Fernando Pessoa, hayatını muhasebecilik yaparak idame ettirir. Okültizme, gnostisizme, simyaya ilgi duyar. Siyasi düzlemde kendisini İngiliz tarzı (tutucu) bir liberal olarak görür. Kafası hayli karışık olan yazarın en net olduğu konuysa sosyalizm karşıtlığıdır ve zaten kendisinin Anarşist Banker gibi bir kitap kaleme alması da bununla ilgilidir.
Anarşist Banker,şüphesiz bir oksimoron örneğidir ancak bu eserin yazarının Fernando Pessoa olduğu unutulmamalıdır. Yazar, okuruna bir sürpriz hazırlamıştır. 1922 yılında, bir dergide Banqueiro Anarquista imzası ile yayımlanan öyküsünde Pessoa, anarşist bir bankerin olamayacağını değil adeta hikâyedeki bankerden daha iyi bir anarşist bulunamayacağını ispata girişir.
Bankerin Yeni Anarşizm Kuramı
Yazar, Anarşist Banker’de, isimlerini anmadığı iki karakterin diyalogları üzerinden bir anlatı oluşturur. Birinci karakterin, beraber yemek yediği “tüccar, namlı bir istifçi ve banker” arkadaşına, onun bir zamanlar anarşist olduğunu öğrendiğini söylemesiyle başlayan konuşma, bankerin “veciz” ifadeleri ile devam eder. Banker, hakikaten anarşist olduğunu ama “sendikaları ve bombaları olan” bilindik “aptal” anarşistlere benzemediğini söyler; ardındansa “ilginç” tezlerini detaylandırır: Burjuva toplumu tasfiye edilmelidir ama bu yakın zamanda mümkün değildir. Öyleyse anarşizmin vadettiği özgürlüğe kavuşmak için sonucu belirsiz ve uzun sürecek siyasi mücadelelere girişmek anlamsızdır. Yapılması gereken, kapitalist sistemi ayakta tutan şeye yani paraya, çok paraya sahip olmak ve bireysel düzlemde de olsa tahakkümden kurtulmaktır.
Anarşist Banker Pessoa mı?
Bu iddialar teorik olarak tabii ki yanlıştır ve ancak kapitalizmi tarihsel maddeci yöntemle çözümleyen Karl Marx’ın temel eserlerini hiç okumamış birinin yazabileceği ölçüde basittir; zira kapitalizmin ve ondan önceki tüm toplumsal sistemlerin merkezinde para değil üretim vardır. Para, üretim sürecinde işçilerin emek gücünü satın alan ama bu emek gücünün yalnızca bir bölümünün karşılığını onlara veren, kalanına yani artı değere el koyan patronların zenginliğinin ölçü birimidir. Bu yüzden özgürlük, çok paraya sahip olmakla değil üretim araçlarında özel mülkiyetin kaldırılmasıyla ve bunu sağlayacak sosyalist devrimle mümkündür.
Peki Pessoa “anarşist banker”le aynı ideolojik zeminde midir? Yazarın, metninde dönemin anarşistleri kadar sosyalistlerine de olumsuz göndermeler yaptığını ve de başka yerlerde, ülkesi için monarşinin en uygun yönetim modeli olduğunu yazdığı göz önünde bulundurulursa bu sorunun yanıtı evettir. Huzursuzluğun Kitabı’ndaki eylemsizliğe çağrıları da hatırlandığında, “fakir bir liberal” olan Fernando Pessoa’nın içinde bir “anarşist bir banker”in yaşadığını söylemek yanlış olmayacaktır.