“Aç Bakalım Ağzını” ve Sadist Diş Öğrencisi*
Her şey bir gece uykumu diş ağrımın bölmesiyle başladı. Sabahı zor eden ben kalkıp yollara düştüm. Ve o gün şahsi sorunlarım dışında birçok memleket meselesini de tahlil etme imkânı buldum. Sen kimsin diyenlere de ben vatandaşım kardeşim diye çıkışmak gibi bir sivrilik ettim ve ederim de. Her neyse, o gün bayağı güzel günlük gülistanlık bir hava vardı. Güneş böyle ne bileyim güzeldi yani. Ocak ayındayız ya güneşi görünce sevinirim. Neyse efendim bindim buradan(Narlıdere) otobüse. Aman Allah o ne öyle be! Arkadaş soluklarını hissettim tüm insanların, inenlerin, binenlerin, durakta bekleyenlerin… Öyle bir tıkış tıkışlık görmedim ben. Bu insanlar nasıl her gün dayanabiliyorlar diye düşüne düşüne Konak’a vardım vesselam. Ama sabah sporunda beş km yürüyüş yapmış gibi kaslar gergin ve çaba sarf etmiş bir halde. Her neyse attım kendimi otobüsten. Malum bizim bir tek metromuz var o da bir yerden tek bir yere doğru gider. Ötesi? Yok şimdilik. Bindim metroya. Aynı dert orda da var. Ne bilim bir sıkışma, bir bunalma, bir ne bilim kış olmasa-ki kış olmadığı zamanları da var bu memleketin-çekilmez. Çekilmez kardeşim hiç çekilmez. Git gel bir sürü hikâye… Bindim ve sabah sabah tepemizdeki birçok insana mersiyeler dizdim. Müsait olduğum bir ara yayımlarım. Efendime söyleyeyim metrodan indim sonra yürüdüm Ege Üniversitesi Diş Hastanesine. Gittim. İçeri girdim. Sıra aldım, her vatandaş gibi beklemeye koyuldum. Her neyse uzatmayayım sıra geldi, ilk tetkik yapıldı. Hemen dişlerimin filmini istediler.( aklıma iğrenç bir espiri geldi ama neyse…) siz hiç dişinizin filmini çektirdiniz mi? (anaa film ismi gibi oldu he!)bence günde on kere fırçalayın ve bu eziyete katlanmayın. Gerek yok yani. Siyah, daha önce görmediğim plastik bir aleti ağzının içine içine sokunca affedersiniz kusası geliyor adamın da…
Bende de başka fiziki hareketlenmeler oldu ya neyse. Efenim filmimizi çektirdik. Başrolde arkadaki çaruk çuruk dişler ve ben tuttuk ilk tetkik yapılan yere gittik. Orada-gidenler bilir-ilk tetkikin yapıldığı yerde öğrenciler ağırlıklıdır. İki öğrenci ağabeyimiz beni tetkik ederken aralarında bir takım muhabbet geçti. Dedim “kardeşim hastalığımı söyleyin de gideyim. Yoksa var yaaa ağzınızın ortasına…” Ne mümkün! Denir mi hiç? Eliniz mahkûm! Neyse dedim “ağabeycilerim benim dişlerim nasıl bir yaramazlık etmişler?” Bir sürü terim öğrettiler bana. Ama MUTİ BÖLÜMÜNE(ki açılımını hala çözebilmiş değilim) gidene kadar unutuyor insan. Sınıfta kalanları kınamamak lazım gelirmiş o bölümde, o gün anladım yani. Neyse şutladılar beni oraya. Gerçi öncesinde hangi bölüme gideceğinizi bir bayan kontrol ediyor. Orada yazanları o biliyor ya havasını basıyor: şu bölüme gideceksin! Emir makamında yani… Neyse oradan önce “bayan bilmiş” beni diş etleriyle alakalı bir bölüme şutladı. Ben de gittim. Ana bir hocanın tez konusu benim diş eti sorunumla örtüşüyormuş! Neyse biraz muhabbet falan para konusunda da anlaşınca… Ayıptır söylemesi tezini kabul ederlerse yüzde on gibi cüzi bir burs verecek maaşından da. Neyse konumuz bu değil. Ha aşağı ha yukarı, oraya git imza bekle, şurada dur hoca bekle, öğrencilerle muhabbet… Derken akşamı ettik. Ve orada öğrencilerin bir sadistliği de var gibime geldi yani. Arkadaş vardı o bölümde okuyan. O da oradaydı. Her giriş çıkıştan sonra kâğıdı eline alıp bir sürü ünlem cümlesi ve şaşırma seslerinden sonra kolumdan tutup bir yere götürürken ne yapacaklarını sırıtarak büyük bir iştahla anlatıyordu. “La dedim bana bak ben öle diş miş çektirmem haa!” her defasında bir derecede daha arttırarak gülüşünü: “yok olum acıtmaz lan. Bak ben de çekiom çok da zor olmuyo” derken bir ses işittim ki sormayın. Bir adam ahu vah ediyordu. Sesinin ergenlikten kalma kısmıyla… Bir an kendimi korku filmlerinde sandım- Kesinlikle bir film yazmam gerek bu meseleyle alakalı-Adamlar delirmiş usta. Tıpta bölümler birbirlerine destek alarak çalışmalı. Mesela psikiyatrlar bu adamları her hafta kontrolden geçirmeli. Tam değilse de yarı sadist durum peyda olmuş zihinlerinde. Duyurulur! Her neyse bir dolu gündü benim için. Her şeyin oturulup düşünüldüğü… Yeminlerle buradan kurtulunca diş fırçalamayı günde beş vakte çıkarmayı planladığımız. Bende de aynısı oldu. Herkes gibi… Ama yalnız günün cümlesi şuydu: aç bakalım ağzını! Haaa arkadaki yirmilik apse yapmış şurda damakta da artı diş var ext olacak!
Yaaa anlamadınız demi? Biliyoruz da konuşuyoruz burada. Bir de yarım retansiyon’lu iki dişe sahipmişim. Mesele bu! Aslında ilk ben de anlamadım ama gide gele artık çözeceğim lisanı. Eh neyse bunlar araştır oku bak öğrenirsin belki de ya diş etlerim için tez konusu olduğum hoca… O ne dedi? Bir yığın tıbbi terimden sonra “neyse randevu günü gelince anlatırım siz şimdi sağlıklı tutmaya bakın! Ha o gün de fırçanızı getirin” dedi. En azından öbür arızaların onarımı için tahmini bir fiziki ağrı ön görüyorken o konuda zihnimi bayağı yormam gerekiyor. Şimdi başıma ne gelecek bilemiyorum yani.
Sonuç olarak: üç diş çekimi, bir dolgu ve diş eti çekilmesine bağlı uzun bir tedavi… Hayda! Yolumuz uzun. Öteki aya da neler olduğunu yazarım artık. Hoş kim takip ediyorsa beni! Ne bu havalar len? Sanki milyon tane okurun var. Aman Rıdvan yaz yoksa millet ne yapar seni okumazsa!