Çok Oluyorum!*
Mitinglerde aldığı enerjiyle ampulünün tungstenini patlatana kadar saçmalayan bir lider ve kabine mevcut. Tungsteni o kadar ısıtmışlar ki sokağa dökülen binlerce kişiyi 15–20 pornocu diye yorumluyorlar, heykelden tahrik oluyorlar, herkesin ortak kullanımına açık olması gereken suyu satmak istemeyen bir insanı öldürüyorlar, hastanelik edilen bir kadın için abuk sabuk seksist yaklaşımlarda bulunuyorlar… bitmez.
***
Demokrasi(?) nin en önemli unsurlarından olan seçim yarışına giren liderler balatayı yaktılar maalesef. Ana bacı pavırlar havada uçuşuyor. Biri diğerini Alevi olduğu için seçmenlerine yuhalatıyor, öte ki her şeyi 40’a bağlıyor, Alevi olduğu için yuhalanan nerdeyse bir ara küfür ediyordu çeyrek kala durdurdu kendini. Bildiğiniz ilkokul çocuğu kavgasına dönüştürdüler bütün olayı. Benim babam senin babanı döver hesabı. Yavaş gelin beyler, anamız bacımız var diyesim geliyor açıkçası. Biz bu seviyelere mahkûm olacak ne günah işledik acaba ülkecek? Ya da hangi soyu bozuk boy abdestini almadı? Çıksın bakalım ortaya, bak vallaha kızmayacağım…
***
Sen kime oy vereceksin diye soracak olursanız –ki sormamanızı tercih ederim- cevabım şöyle olur: size ne. Seviyeyi yükselten piç olmak istemediğim için alçaklarda takılacağım ben de, o kadar diyivereyim size.
***
Gelelim esas mevzuya; Adı: Metin Lokumcu Suçu: Suyunu korumak Cezası: ÖLÜM
Evet, yanlış okumadınız, Metin Lokumcu suyunu satmak istemediği için öldürüldü, öldürüldüğü yetmezmiş gibi sayın başbakan konun üzerinde durmak bile istemedi, Metin Lokumcu ve arkadaşlarını eşkıya olarak adlandırdı. Şu an söylemek istediklerimi yazmaya kalksam büyük ihtimalle içeri atarlar beni, o yüzden susma hakkımı kullanıyorum ve Metin Lokumcu’nun onurlu ve ölümsüz hatırası önünde eğiliyorum. Toprağın bol olsun SON EŞKIYA.
***
15 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye’nin hemen hemen her yerinde “İnternetime Dokunma” yürüyüşü gerçekleşti. Meydanlar sansüre karşı gelen binlerle doluydu. Ben de Taksim de gerçekleştirilen eyleme katıldım. Taksim Meydanı’ndan Tünel Meydanı’na kadar uzanan bir kalabalık vardı yürüyüşte. Binlerce insan hakkını savunmak için sokaktaydı yani sizin anlayacağınız.
Maksadımız 22 Ağustos ta yürürlüğe girecek olan düzenlemeyi eve düzenlemenin getirdiği sansürü protesto etmekti. Sayın Bülent Arınç’ın dediği gibi 15–20 pornocu değildik işin aslında. Algıda seçicilik bu olsa gerek ve evet pornomuza da dokunulmasın ayrıca. “Benim pornom bana, senin hocan sana Sayın Arınç” der ve son olarak şunları eklerim: PORNOMA DOKUNMA! HAYDAR’IN SUÇU NE?
***
Üniversiteler dışında her tarakta bezi olan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan bir sergide gördüğü heykeli müstehcen bulduğunu beyan etti. Sayın Özcan’ın da sanata bakış açısını görmüş olduk böylece. Evet, Sayın Özcan haklısınız, o mükemmel savaş karşıtı Guernica tablosundaki kadının da memeleri gözüküyor (oyş meme dedim tahrik oldum yine) ne kadar müstehcen bir tablo öyle o. Pis Picasso güya kübist olacak, apaçık meme çizmiş oraya (aha yine meme dedim ehehe tahrik oldum durunamıyorum) terbiyesiz adam. Allahtan Türkiye’de sergilenmiyor tablo, o bakımdan çok şanslıyız, anamız var bacımız var, ulu orta meme (yine meme dedim he he he) göstermek bize ters. Sizin adınıza ben dile getiriyorum görüşlerinizi, umarım problem olmaz Sayın Özcan. Bak Picasso, akıllı ol ve o kadının üstüne başına bir şeyler ört yoksa bizden çok pis dayak yersin, ona göre.
***
Halkevleri MYK Üyesi Dilşat Aktaş eylem sırasında panzerin üzerine çıkınca olanlar oldu ve hastanelik edildi. Hastanelik edildiği yetmezmiş gibi, bir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaçağa yakışacak seksist yaklaşımlarına maruz kaldı. Sayın Erdoğan, Aktaş için “kadın mı, kız mı belli değil” diye bir cümle kurdu ki yazarken benim ellerim bile titredi. Kadın olmak, kız olmak nedir acaba size göre diye sormak istiyorum Sayın Erdoğan’a. Bu nasıl ilkel bir yaklaşımdır, bu nasıl bir tutumdur, bu nasıl bir zulümdür. Yıllardır kadınların çektiği çile, maruz kaldığı taciz, mecbur bırakıldığı erkek egemen toplum, sinir yıpratan ikinci sınıf insan muamelesi yetmedi mi hala? Bir başbakan bile böyle ortaçağ söyleminde bulunuyorsa sokaktaki adamın neler yapabileceğini siz düşünün. Gerçi gazetelerin 2. sayfalarını açınca görüyorsunuz durumu. Ayşe Paşalı ve binlercesi unutulmadı ve unutulmayacak. Devlet eliyle uygulanan zulüm de umarız bir son bulacak. KADINA ŞİDDET UYGULAYAN ERKEK DEĞİLDİR.
***
Neyse daha fazla kafa konfeksiyonlamaya gerek yok, bu ay kendimi çok sevdiğim(!) Yılmaz Özdil gibi hissettim o üç yıldızı yazının aralarına sıkıştırınca. Kendinize iyi bakın ve sanatla kalın dostlar.