Denizlerimizin Geleceği Tehdit Altında – Can Önen

Denizlerimizin Geleceği Tehdit Altında* 

Sularımızda yaşayan deniz memelisi türlerinin geleceği, insan kaynaklı tehditler nedeniyle tehlikede. Besin zincirinin en tepesinde yer alan bu türlerin azalması, tüm ekosistemin de kötüye gittiğini gösteriyor.

Deniz memelileri, dünyanın çeşitli bölgelerinde pek çok tehdit altında bulunuyor. Günümüzde yaklaşık 85 farklı tür yunus, mutur ve balina yaşamakta. Bunlardan, Uzun balina (Balaenoptera physalus), Kaşalot (Physeter catodon), Küvier balinası (Ziphius cavirostris), Grampus (Grampus griseus), Afalina (Tursiops trucantus), Tırtak (Delphinus delphis), Çizgili yunus (Stenella coeruleoalba) ve Mutur (Phocoena phocoena) ülkemiz sularında gözlenmektedir. Bu türlerin dışında sularımızda gözlenen konuk statüsündeki türler ise, Siyah yunus (Globicephala melas) ile Yalancı katil balinadır (Pseudorca crassidents). Ayrıca Yüzgeçayaklılar takımından bir deniz memelisi olan Akdeniz foku da (Monachus monachus), ülkemiz sularında yaşamaktadır. Ancak denizlerimizin kapalı ve yarı kapalı konumu ve özellikle kıyı alanlarındaki insan yoğunluğu ve faaliyetleri nedeniyle bu tehditlerin boyutları dünyanın geri kalanına göre daha fazla. Bu tehditlerin  başında, habitat kaybı ve bozulması, tesadüfi ağa yakalanma, su ve ses kirliliği ve aşırı balık avcılığı nedeniyle oluşan besin azlığı geliyor. Bunlara ek olarak bazı kimyasalların yarattığı toksik etkiden ve gemi taşımacılığı, sismik araştırmalar, sondaj çalışmaları, su altı patlamaları, askeri veya diğer sonar kullanımlarının yarattığı gürültünün yunuslar üzerinde yarattığı olumsuz etkiden de söz edilebilir.

İklim değişiklikleriyle birlikte denizlerimizde gerçekleşen değişimin bugün deniz memelileri üzerindeki etkisi kesin olarak öngörülemese de, olumsuz bir etki yaratacağından endişe ediliyor. Buna bir de Akdeniz ve Karadeniz sularının yenilenmesi sınırlı denizler olması eklendiğinde, iklim değişikliğinin deniz sıcaklığını, tuzluluğunu ve kimyasalların ve besinlerin hassas dengesini değiştirerek yarattığı tehdit ciddi boyutlara ulaşabilir. Tehditlerin birbiriyle etkileşimi ve türler hakkındaki bilginin istenilen düzeyde olmaması da büyük bir problem olarak görülüyor. Tüm bu tehditlerin önceliği, her bir türün biyolojik özelliğine ve dağılımına göre değişebiliyor. Örneğin, bir dönem çok yaygın olarak gözlenen ve mitolojik öykülere de konu olan Tırtak’ın, aşırı avlanma nedeniyle oluşan besin azlığı sonucu Akdeniz’deki popülasyonunun tükenebileceği düşünülüyor. Sularımızda gözlenen balina türlerinden Uzun balinalar gemi çarpmalarından, Kaşalotlar akıntıağıyla yapılan avlanmadan olumsuz yönde etkileniyorlar. Ayrıca, tüm gagalı balinalar, örneğin sularımızda görülen Kuvier balinası özellikle ses kirliliğinden olumsuz yönde etkileniyor.

Bazı avlanma faaliyetlerinin de doğrudan memeli ölümlerine yol açtığı biliniyor. Örneğin, Akdeniz’de akıntıağlarıyla yapılan kılıç balığı avcılığı sırasında Tırtak, Çizgili yunus  ve  Grampus,  Karadeniz’de   dip  uzatma   ağlarıyla  yapılan kalkan balığı avcılığında ise; Tırtak, Mutur ve Afalina türleri ağlara yakalanarak ölüyor. Her yıl 200-300 kadar Afalina, balıkçılık faaliyetleri sırasında ağlara takılarak boğuluyor. Balina ve Yunusları Koruma adlı kuruluşun verilerine göre ise, ‘‘Dünya genelinde her yıl yaklaşık 300.000 yunus ve balina balıkçı ağlarına takılarak’’ ölüyor.

Tehdit altındaki türler

Yaşayan 85 deniz memelisi türünün en çok bilinenlerinden bir tanesi olan yunus türü Afalinaların Karadeniz altpopülasyonu, Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) kriterlerine göre ‘tehdit altında’ olarak nitelendiriliyor. 2006’daki bölgesel Kırmızı Liste Çalıştayı’nda katılımcılar da Akdeniz Afalina altpopülasyonunun, yine IUCN Kırmızı Liste kriterlerine göre ‘hassas’ olarak nitelendirilmesine karar vermişti. Afalinaların yakalanmaları Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin çoğunda ulusal yasalar veya uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış durumda. Buna rağmen, ara sıra canlı olarak yakalama ve buna bağlı ölümler gerçekleşiyor. Ayrıca, Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre Akdeniz’de yürütülen aşırı balıkçılık faaliyetleri de, Akdeniz ekosistemine büyük zarar veriyor ve çeşitli bölgelerindeki Afalina popülasyonunu azaltıyor. Bazı yunus türleri, fiziksel ve zihinsel rehabilitasyon amacıyla doğal yaşam alanlarından kopartılıyor. Bilim insanları ise, Afalinaların Yunus Eşliğinde Terapi (DAT) için yakalanmalarının ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekiyor.

Tüm bu verilere rağmen, yakın geçmişte ülkemizde yaşanan bir olay, hükümetin, ‘hassas’ durumdaki bu memelileri bile serbest piyasaya kurban edebileceğini gözler önüne seriyor. AKP iktidarı döneminde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 2006 yılında çıkarılan bir yasayla, 30 Afalina bireyinin ‘fiziksel ve zihinsel rehabilitasyon ve gösteri amacıyla’ yakalanmasına izin verilmişti. Yine aynı amaçla bu dönemde, Japonya’da yakalanan 12 Afalina ülkemize getirildi. Bu tür yakalamalar yerel popülasyona doğrudan veya dolaylı olarak zarar veriyor. Yunusların karmaşık sosyal bağları olduğu ve kimi bireylerin sürüde avlanma gibi bilgileri aktaran konumda bulundukları için, operasyonlar sırasında sürüdeki kilit bireylerin yakalanma olasılığından dolayı tüm sürü tehlikeye atılabiliyor. Bu yakalamalar sırasında memelilerin çoğu öldürüldüğü, canlı yakalanabilseler dahi esaret altına alındıkları için bu yakalama faaliyetleri onları kasten öldürmekle eşdeğer sayılıyor.  Ayrıca  ABD’de  bulunan Emory Üniversitesi’nin ortaya koyduğu verilere göre, yunus eşliğinde yapılan terapilerin halka söylendiği şekliyle, ‘‘herhangi bir psikolojik rahatsızlığın temel belirtisinde kalıcı iyileşme sağladığı’’ oldukça tartışmalı.

Yunus tutsaklığına karşı ülkemizde uzun yıllar çalışmalar yürütmüş ve halen çalışmalarına Alaska’da devam eden, Sol Gazetesi yazarlarından Özgür Keşaplı Didrickson, Japonya’dan getirilen Afalina örneğinden yola çıkarak, bu yunusların ülkemiz sularında serbest bırakılmalarının ‘‘ortama yabancı patojen ve egzotik gen’’ taşıma ihtimalini beraberinde getirdiğine ve besin azlığının hayvanları parazit ve hastalıklara karşı daha hassas hale getirdiği için toplu ölümlere yol açabildiğine dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz haftalarda Antalya’da karaya vurmasıyla tekrar gündeme gelen Akdeniz foku, nesli tehdit altında olan ve IUCN tarafından koruma altına alınan 12 canlı türünden biri. Toplamda 250 birey kaldığı sanılan ve Afrika kıyıları, Portekiz,  Türkiye ve Yunanistan kıyılarında dağılım gösteren Akdeniz fokunun, ülkemiz kıyılarında 50-100 birey aralığında kaldığı tahmin ediliyor. Buna rağmen balık çiftliklerinin varlığı, trol ve gırgır ile yapılan avcılık ve benzeri insan faaliyetleri sonucu çok sayıda Akdeniz foku ölümü gerçekleşiyor. Tırtak adıyla bilinen yunus türü ise, 2003’ten beri IUCN kriterlerine göre tehlike altında.

Tehditler Nasıl Azaltılabilir?

Yunusların kasten öldürülmesi ve yunus avı seferleri çoğu Akdeniz ülkesinde yasaklanmış ve bu tür olaylar geçmişe göre azalmış olsa da, alınan önlemler AB Habitat Direktifi’nin savunduğunun aksine oldukça yetersiz ve bazı deniz memelisi popülasyonlarının azalmasını önlemek konusunda da başarısız. Yine, çok sayıda Akdeniz ülkesinde Deniz Koruma Alanları oluşturulmuş olsa da, bu alanlarda memelilerin  korunması  için  önlem  alınması  çok  ender  olarak   gündeme geliyor. Eğer doğru kullanılırlarsa Deniz Koruma Alanları, yunuslara zarar veren balıkçılık malzemelerini kısıtlayarak, yunusların yaşam alanlarını ve avlarını muhafaza ederek, onları rahatsız eden gürültü kirliliği konusunda önlem alarak yunusların korunmasına önemli katkılar sağlayabilir. Bu alanlar, belli bir deniz alanının insan etkisinden korunması ve doğal, tarihi, kültürel özelliklerinin muhafaza edilmesine yarayan ve denizel alanlardaki biyolojik çeşitliliğe yönelik tehditleri ortadan kaldırmada potansiyel role sahip nitelikte görülüyor. Ayrıca Özel Koruma alanlarının da, çiftleşme ve yavrulama alanlarını kapsayarak ve önemli beslenme alanlarını içerisine alarak, deniz memelilerinin korunmasına yardımcı olabileceği düşünülüyor.

Memelilerin korunması ve onlara yönelik tehditlerin azaltılması amacıyla faaliyet yürüten Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), bu amaçla ortaya koyduğu ‘eylem planı’ ve ‘özel koruma alanları’ önerilerini geliştirebilmek için, tüm denizlerimizden kendilerine ulaştırılacak gözlem ve verilere ihtiyaç duyuyor. Tehditlerin azaltılması için, kıyıya vurmuş veya ağa takılarak ölmüş olan bireylerle ilgili verilerin, TÜDAV’a iletilmesi gerekiyor. Bununla bağlantılı olarak alınması gereken bir diğer önlem de, memeliler hakkında kamuoyunun daha fazla bilinçlendirilmesi. Bu hem memelilerle  karşılaşıldığında  onlara dönük  davranışların zarar verici  olmasını önlemek, hem de gerektiğinde TÜDAV’a sağlıklı veriler aktarılması açısından çok önemli.

‘Denizi, balığı yunuslarla paylaşmalıyız’

Deniz memelilerini tehdit eden koşulların giderilmesi ve memelilerin korunması konusunda görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Arda Tonay, ‘‘En büyük problem besin azlığı. Yeterli beslenme olmadığı zaman bir de kirlilik etkisi olunca deniz memelileri hastalanıyor ve toplu ölümler görülebiliyor veya örneğin Afalinalar balıkçı ağlarına saldırabiliyorlar. O zamanda balıkçı ile deniz memelileri arasında rekabet ortamı oluşuyor’’ ifadelerini kullandı. Bu nedenle endüstriyel balıkçılığın kıyısal bölgede engellenmesi, doğru av yasaklarının konulması ve bunların iyi denetlenmesi gerektiğini vurgulayan Tonay, asıl problemin uzun vadede doğru su ürünleri politikalarının oluşturulmaması ve uygulanmaması olduğunu söyledi.

Özgür Keşaplı Didrickson ise, ‘‘denizlerin geleceği’’ yunus ve balina gibi avcı türler besin zincirinin tepesinde yer aldıkları için, onların varlığının genel ekosistemin sağlıklı olduğuna dair bir gösterge olduğu görüşünde. Tehditlerin azaltılması konusunda görüşlerini paylaşan Didrickson, ‘‘Deniz memelilerinin geleceği bulanıksa, içindeki tüm canlılarla birlikte denizlerimizin geleceği de bulanık demektir. Denizlerde tehlike çanlarının çaldığı balıklardaki ciddi azalmayla da kendini göstermiş durumda. Sürdürülebilir balıkçılığı desteklemeli, avı yasak türleri yememeliyiz. Denizi, balığı yunuslarla paylaşmamız gerek. Bir süredir onları aç bıraktık’’ şeklinde konuştu.

Yararlanılan Kaynaklar:

Conserving whales, dolphins and propoises in the Mediterranean and Black Seas, Giuseppe Notarbartolo di Sciara & Alexei Birkun, Jr., An ACCOBAMS status report, 2010

Keşaplı Didrickson Ö, Williamson C, Güçlüsoy H. Live captures of Tursiops truncatus- can they be justified by dolphin asssisted therapy? 2009. 23th  European Cetacean Society conference İstanbul, Turkey (Poster)

‘Ecology and conservation of common bottlenose dolphins Tursiops truncatus in the Mediterranean Sea’, GIOVANNI BEARZI, CATERINA MARIA FORTUNA and RANDALL R. REEVES, Mammal Rev. 2008

‘The animal welfare implications of cetacean bycatch in fisheries, a summary document’, Whale and Dolphin Conservation Society

IUCN red list, http://www.iucnredlist.org/details/133714/0

‘Ege ve Akdeniz’in Türkiye Sularında Cetacean Türlerini Korumak İçin Türkiye Ulusal Eylem Planı’, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı

‘Yunuslar; Denizdeki Dostlarımız’, kanatlibalina.org

Notlar:

1. 18. yüzyıldan başlayarak uzunca bir süre boyunca, yunuslar balıkçılık faaliyetlerinin önündeki en büyük engel olarak görüldüler ve bu nedenle olabilecek en yüksek sayıda yunusu katledebilmek için araçlar geliştiren balıkçılar tarafından muazzam katliamlara uğradılar. Katliamlar en az bir yüzyıl boyunca bazı devletler tarafından da destek gördü. Bu dönemde özellikle İspanya’nın bazı bölgeleri, Fransa, İtalya ve bugünkü siyasi haritaya göre Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ’da binlerce yunus devlet tarafından verilen primlerden faydalanmak üzere katledildi. Tarihte yunus öldürmek için verilen ilk ödülün 1872’de verildiği düşünülürken, katliamlar 20. yüzyılın büyük bir kısmında da devam etti. Öyle ki, 50’lerin sonu ve 60’ların başında bir yunusu öldürmenin karşılığında verilen ödülün miktarı, bir İtalyan balıkçısının haftalık kazancına eşitti.

2.TÜDAV, sularımızda sıkça gözlemlenmelerine rağmen havuzlarda esaret altına alınarak gösteri yapmaya zorlanan yunusları doğal ortamlarında görmek isteyenler için İstanbul Boğazı’nda ‘‘Yunus Gözlem Turları’’ düzenliyor. Bu turların amacı hem elde edilen gelirle yunus araştırmalarına fon sağlamak hem de yunusların karşılaştıkları sorunlara katılımcıların dikkatini çekmek. Turlara katılmak için TÜDAV’ın internet sitesinde ilgili linke göz atılabilir.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiagustos2013

Bunu paylaş: