Diktatörler karşısında hicivin gücü: Büyük Diktatör – Nevzat Evrim Önal

Diktatörler karşısında hicvin gücü: Büyük Diktatör* 

Diktatörlerin dayanamadığı şey hicvedilmektir, çünkü diktatör söyledikleri ve yaptıkları sorgulanmaksızın itaat edilmesi gereken, mistik bir figürdür. Eğer pekala dalga geçilebilecek bir insan olduğu bilince çıkarsa illüzyon dağılır ve dikta imkansız hale gelir. Yani diktatörler, kendileriyle dalga geçip insan olduğunu hatırlatsın diye soytarı besleyen krallardan dahi korkak varlıklardır.

Dikta ne kadar güçlense, diktatör o kadar dalga geçilesi işler yapmaya başlar; zira halktan ne kadar destek alırsa alsın, para babalarının çıkarlarının temsilcisidir ve halka zarar verecek işler yapmak zorundadır. Dikta da zaten bu işler sorgulanmasın diyedir.

Hiciv üstadı Chaplin, 1940 yapımı Büyük Diktatör’de diktatörlerin en büyüğünü hedefe koyuyor ve Hitler’i, kimsenin dil uzatmaya cesaret edemediği bir dönemde acımasızca hicvediyor. Chaplin’in cüreti, adeta bir aydın sorumluluğu ve cesaret dersi. Öyle ki, 1937’de filmin üzerinde çalışmaya başladıktan itibaren Hollywood’da herkes filmi çekmemesini öğütlemiş, İngiltere Nazi Almanyası’na yönelik “ödün politikası” gereği filmi yasaklayacağını peşinen beyan etmiş olsa dahi geri adım atmıyor. Çekimleri Polonya’nın işgal edildiği uğursuz 1 Eylül’den bir hafta sonra başlayan film altı ay sonra tamamlandığında “ödün politikası” iflas etmiş ve tüm Avrupa savaşa gömülmüştü. Chaplin’in ilk sesli filmi Büyük Diktatör bu koşullarda, halen Nazi Almanyası’yla iş yapmakta olan ABD’li para babalarının diş gıcırtıları eşliğinde gösterime girdi ve üstadın en popüler eseri olarak sinema tarihine geçti.

Eser öyle güçlüydü ki; sadece Nazi Almanyası ve Faşist İtalya’da değil, Franco İspanyası’nda da yasaklandı ve Franco ölene dek otuz beş yıl boyunca yasaklı kaldı. Görünen o ki diktatörler, değil kendilerinin, diktatörlük müessesesinin hicvedilmesini dahi kabul edemiyorlar.

Filmin en önemli yanlarından biri Chaplin’in hem Yahudi bir berberi, hem de diktatörü oynaması. Berber Chaplin’le özdeşleşmiş “serseri” tiplemesinin bir varyantıyken diktatör ise Hitler’in Nazi propaganda filmlerinde halka hitap sahneleri izlenerek üretilmiş. Birincisi ne denli naif ve insancılsa, ikincisi o denli abartılı ve öfkeli. Hele Chaplin’in beş dakika boyunca uyduruk bir Almancayla kitlelere söylev çekmesi var ki; sinema tarihinde söylenenler anlaşılmasa da karakterin bu denli iyi aktarıldığı bir sahne herhalde yoktur. İki ana karakter arasındaki kontrast aynı zamanda komedyenin diktatöre tarihi bir meydan okuması niteliği taşıyor; zira senaryonun sonunda iki karakter fiziksel benzerlikleri nedeniyle karıştırılıyor ve diktatör berber yerine tutuklanırken, berber diktatörün rolüne geçip savaşı bitiriyor.

Film anlatısını izleyiciye karakterler üzerinden oluşturulan bir “zıtların biraradalığı” ile aktarıyor ancak bu kontrast sadece oyunculuk ve kostüm üzerinden verilmiyor. Büyük Diktatör, görünenin çok ötesinde derinliğe sahip nüanslar barındırıyor. Örneğin diktatörün yalnız başına şişme dünyayla oynadığı meşhur sahnede Wagner’in Lohengrin uvertürü çalarken, berberin müşterisini tıraş ettiği sahnede Brahms’ın Macar Dansları çalıyor. Bu sadece Alman milliyetçiliğinin müzikteki temsilcisinin karşısına başka kültürlere daha açık bir Alman bestecinin konmasından ibaret değil. Wagner ve Brahms arasındaki çekişme, 19. yüzyıl Cermen sanat ortamının en önemli olaylarından birisiydi. Wagner klasik müziğin tüm kalıplarını reddedip, romantizmi uçlara götürerek  bir Alman müziği inşa etmeye çalışırken Brahms, Beethoven tarafından geliştirilen klasik müzik kalıplarını romantik döneme taşıyarak süreklilik ve evrensellik yakalamaya çalışıyordu. Nitekim filmdeki Yahudi gettosu sahnelerindeki duvar yazılarının evrensel bir dil oluşturma çabasıyla Yahudi Zamenhof tarafından üretilmiş Esperanto dilinde yazılmış olması, Chaplin’in enternasyonalizm vurgusunun tesadüfî olmadığını gösteriyor.

Büyük Diktatör sadece tarihsel değil, kendisini hicveden herkesi tazminat davalarıyla bezdirmeyi adet edinmiş bir başbakan tarafından yönetilen ülkemizde güncel bir değer taşıyor. Karanlığın en kesifi karşısında dimdik durup, onu acımasızca hicvetmeyi başarmış Chaplin’in bize “umutsuzluğa kapılmayın” diyen sesini dinlemek bu zor günlerde hepimize iyi gelecektir.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergieylul2013

Bunu paylaş: