Sovyet Sinemasının Devrimi: Montaj – Onur Keşaplı

Sovyet Sinemasının Devrimi: Montaj*

Sonlanmış bir devletin sinemasını bugün hala konuşuyor isek bu, sol duyarlılığımız ile içinden çıkamadığımız bir nostaljiden öte Sovyet sinemasının bu sanata kattığı benzersiz atılımdan kaynaklanmaktadır. Öyle ki Sovyet sinemasının, özellikle biçimiyle, “sinema sanat mıdır?” sorusunu rafa kaldıracak sanatsal gücü olduğunu, bununla birlikte yedinci sanatın kendi diline kavuşmasındaki öncülüğünü vurgulamak gerekiyor.

1918’de ilk örneklerini vermeye başlayan Sovyet sineması, Lenin’in “sinema tüm sanatlar içinde bizim için en önemli olanıdır” sözleri ve bunu somutlaştıran eylemleri sayesinde sinemacılar için o güne dek görülmemiş bir yaratım sahası olmuştur. Daha önce böylesine bir ölçekte deneyimlenmemiş sosyalizmin, toplumsal karşılığını buluşu sinemacılar tarafından kaydedilmiş, ülkenin dört bir yanına devrimin kazanımları sinema-trenlerindeki belge görüntülerle aktarılmıştır. Hareketli imajın haber amacıyla kullanılışının kitlelerde yarattığı heyecan ve dönüşüm, ülkede modernize edilen sinema eğitimiyle beraber düşünüldüğünde genç sanatçılar için ufuk açıcı olmuş, toplumsal devinim sinemacıları sınırlarını aşmaya zorlamıştır. Başta plastik sanatlar olmak üzere ülkedeki genel sanat atmosferinde etkin olan iki modernist akım, gelecekçilik (fütürizm) ve inşacılık (konstrüktivizm) da sinemacılar açısından sosyalizmi anlatmanın araçları haline gelmiştir.

Yaratıcılığı besleyen bu ortamda Kuleşov öncülüğündeki genç sanatçılar, filmi “sinema”ya dönüştüren Montaj kuramını inşa ederek günümüz sinemasının da temellerini atmışlardır. Montaj kuramı o güne dek yapılan ve sahneleri senaryodaki sıraya göre yerleştiren kurgudan farklıdır. Montajla birlikte sahnelerin, sıralanış ya da üst üste bindirilmiş şekliyle senaryoda yer almayan anlamları doğurabildiği görülmüştür. Her şeyden önce görüntü sanatı olan sinemanın öncelikli enstrümanı haline gelen montaj, yedinci sanatı sözcüklerin ve oyunculukların gölgesinden kurtarmıştır. O güne dek kameraya alınmış tiyatro etkisinden çıkamayan, oyuncuların özne olarak akışa hükmettiği görüntüler, 1927 yılında sesin sinemaya gelişiyle beraber diyalog-senaryo-edebiyat dokusu kazanmıştır. Sovyet sinemacılar ise edebiyat ve tiyatronun görüntü sanatı üzerindeki hükmünü görüntünün kendisiyle aşmışlardır. O güne kamera hareketlerini arttırıp kamera aygıtı özneleştirme çabalarına ek olarak geliştirilen Montaj kuramı, sinemanın evrensel ölçekte kendi diline kavuşmasını sağlamıştır.

Öne çıkan üç tip montaj tekniği Sovyet sinemasını eşsiz kılar. Bunlardan biri aynı anda birden fazla eylemi kadraja yerleştirmeye de yarayan paralel kurgudur. Klasik biçimin olay sırasına göre dizilimini aşarak kadrajın bölümlere ayrılması sayesinde uygulanan bu yöntem, o güne dek alışılagelmedik bir imaj gücü meydana getirmiştir. İkinci olarak hız ya da hızlanma kurgusu, kadraja alınan nesnenin gerçek hızını arttırmak için kamera ölçeğinin aynı hat üzerinde yapılan süratli kesmelerle değişmesi ve nesnenin kadrajda kapladığı alanın arttırılmasıdır. Örneğin, Dziga Vertov’un Kameralı Adam filminde de görülebileceği gibi, bir treni geliş yönüne doğru tam karşıdan kadrajlayarak çekersek hızı olduğundan az hissedilecektir fakat seri kesmelerle kameranın trene yaklaşması trene gerçekte olmayan sinemasal bir sürat katacaktır.

Üçüncü teknik ise Sovyet sinemasının başat öğesi olan atraksiyon ya da çatışmacı kurgudur. Bu üslup görüntü parçalarının sıralanışına göre kazandıkları anlamların peşinde koşarak, diyalektik bir yöntemle tez ve antitezi çarpıştırarak sentezi elde etmek ister. Normalde birbiriyle alakasız değerlendirilebilecek görüntü parçalarının arka arkaya gelişiyle oluşan tekniğe örnek olarak Sergey Ayzenştayn‘ın Grev’indeki işçilerin şiddetle bastırılan grev görüntülerinin ardından gelen çiftlik hayvanlarının katledildiği sahneler verilebilir. Normalde birbiriyle hiçbir bağı bulunmayacak görüntülerin çatışmacı montaj ile kurgulanması, metinde yazılı olmayan bir anlam çağrıştırmaktadır. İzleyicisini pasif kalmaktan çıkaran, kışkırtan ve görüntülerle duygusal olduğu kadar akılcı bir bağ kurmasını amaçlayan Sovyet sinemacılar, çatışmacı kurguyla beraber izleyicinin kavramsal kurguyu zihinlerinde tamamlayarak filme dâhil olmalarını sağlamaktadır. Bu noktada Ayzenştayn izleyicinin alımlayacağı ve yeniden üreteceği mesajı doğrudan iletmeyi seçerken Vertov dolaylı yollar kullanarak seyirciyi daha özgür bırakmıştır.

1920’lerde hıza, teknolojiye, ilerlemeye ve Marksizme dayalı bu devrimci sinematografi, Sovyet Sineması kavramını ölümsüzleştirmiş, klasik anlatıyı ve avangardı da kapsayan ulusal bir sinema dilinin ötesine geçip evrensel bir sinema dili yaratmıştır. Öyle ki ABD sinemasının hantallaşmış ritmini modernize eden ve 1960’larda ilk yapıtlarını ortaya koyan kuşak, dönemin Avrupa sineması içeriğinden etkilendiği kadar Sovyet Montajına da başvurarak ülke sinemalarını yeniden küresel ölçekte baskın hale getirmişlerdir. Tüm dünyada alışılagelen Hollywood estetiğinin, seri kesmelere ve hızlı aksiyona dayalı anlatısının temelinde Sovyet Montajı yatmaktadır. Günümüzde Montaj kuramına başvurulmayan bir sinemadan söz etmek imkânsızdır.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi95

Bunu paylaş: