2009 yılında çektiği Yasak Bölge 9 filmiyle dünya çapında beğeni toplayan Güney Afrikalı yönetmen Neill Blomkamp, Amerika dışında başarı yakalayan her ana akım sinemacının başına geleceği üzere Hollywood tarafından transfer edildi. Dünya dışı varlıkların, insanlar tarafından ötekileştirilerek gecekonduvari bölgelere hapsedildiği, buram buram Güney Afrika kokan ve ırkçı Apartheid rejiminin kâğıt üstünde yıkılmış olmasına karşın ekonomi politiği açısından değişimin yaşanmadığı gerçekliğin alegorisi olan Yasak Bölge 9, bilimkurguda nicedir yok sayılan toplumcu dokuyu zekice uyguluyordu. Devamında Elysium: Yeni Cennet ile bocalayan fakat Chappie ile özünü koruma belirtileri gösteren Blomkamp’ın yeni çalışması Rakka ise kısa sürede Yasak Bölge 9’un gördüğü ilginin benzerine erişecek gibi gözüküyor. Tek fark ise Yasak Bölge 9’daki ideolojik açıdan ilerici ve eleştirel arka planın Rakka’da olmayışı. Deneysel kısa metrajlar üretme iddiasındaki Oats Studios yapımı olan ve internet dizisi biçiminde ilerleyecek Rakka, distopik bir gelecekte, kaynağı bilinmeyen bir uzaylı türünün istilasına uğrayan dünyada, insanların hayatta kalma savaşını anlatıyor. Meraklandırıcı dozu yeterli ise sopalama öncesi Rakka’yı izlemeli;
Teknik açıdan kusursuzluğuyla tabiri caizse göz boyayan film, gözümüzü ovuşturduktan sonra hiç de yaratıcı olmayan distopik dünya inşası ve sürüngenden hallice uzaylı tasarımı ile deja vu hissi uyandırıyor. Uzaylılara karşı başkaldıran kadın karakteri, Alien/Yaratık serisinde uzaylılara karşı harekete geçen oyuncu Sigourney Weaver’ın canlandırması ve insanlığın var oluş savaşında yer alan bir diğer kadının, Terminator/Yok Edici serisinde insanlığı zafere taşıma yolundaki karakter Sarah ile aynı adı taşıması yapım şirketinin özensizliği(!) olsa gerek. Dikkatsizlikten kaynaklanmayacağı aşikâr tercihler ise filmi emperyalist sulara süratle taşıyor. Direnişçilerin ABD deniz piyadelerini andıran kıyafetleri ve teçhizatlarını gördükten sonra Amerikan bayrağı altında birleşen insanlık elbette şaşırtıcı olmuyor. Şaşırtıcı olan ise ABD ve yerel işbirlikçileri öncülüğünde sürdürülen, bir hayli karanlık ve muğlak Rakka harekâtının sürdüğü günlerde, Rakka adlı bir filmin türemesi. Daha da ilginci ise kent olan Rakka’da üstlenen, insan yakma başta olmak üzere insanlık dışı işkencelerin örgütü IŞİD’in, film olan Rakka’da insan yakmak başta olmak üzere türlü işkencelerle insanlık dışı yaratıklar olarak vurgulanan uzaylılarca cisimlendirilmiş oluşu. Bu yeni değil, derdimiz de zaten özgünlük kıstasları hiç değil. Derdimiz, ilk filmiyle umut vaat eden bir sinemacının, sekiz yıl gibi kısa bir zaman diliminde çekilebileceği seviye. Belki de Fritz Lang’ın toplumsal devinimleri dolaysızca işleyen başyapıtı Metropolis’ten bu yana ilk kez toplumcu bilimkurguyu ana akıma taşıyan bir yönetmenin, Hollywood –kapitalizm – tarafından özünü terk edecek ölçüde ruhunu şeytana satışı sinema sanatından öte insanlık açısından düşündürücü. Gerçi Lang’ın da Nazi tiranlığı sebebiyle Almanya’dan Amerika’ya göçtükten sonra sinematografik açıdan ne denli geri çekildiği düşünüldüğünde yedinci sanat açısından Hollywood’un ne ölçüde uzun soluklu bir öğütücü olduğunun da altı çiziliyor bir kez daha.
Onur Keşaplı