Asgar Ferhadi son filmi Satıcı’da, Arthur Miller’in 1949’da yazdığı eleştirel bir tiyatro oyunu olan Satıcının Ölümü adlı eserden esinlenmiş. Genel anlamda bireyin ters yüz edilişini konu alıyor film. Başlarda iyi olan bir bireyin sonlara doğru kötüye dönüşmesi Ferhadi’nin asıl meselesi olmalı ki kültürlü ve sanatçı bir karakterin, yaşlı çaresiz birine karşı nasıl acımasızlaştığını izletiyor bizlere. Bu dönüşüm için gerekli nedenleri bizlere sorgulatırken diğer yandan kadın ve erkeğin toplumsal rollerini erkeğin gözünden aktarmayı başarıyor. Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazanan film Oscar’da Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü de almayı başardı.
Film Emad ve Rana çiftinin oturdukları evi terk edip başka bir eve geçiş yapmasıyla başlar. Rana yeni taşındıkları evde yalnızken eski kiracıyı ziyarete gelen bir yabancının saldırısına uğrar. İçeride yaşanan olayları bilemiyoruz ancak banyoda olaydan sonra kafasına darbe alan Rana, yatak odasındaki paralar, prezervatif ve salonda bulunan bir araba anahtarı var elimizde. Emad polise gidip olayı anlatma taraftarı olsa da Rana polise gitmeyi reddeder. Kendini açıklayamayacağını düşünür, bu tavır olası bir tecavüz ihtimali ile ilişkide güvensizliğe yol açar ve Emad’ın kafasında soru işaretleri oluşur. Modern, kültürlü bu çift yaşadıkları toplumun da biraz zorlamasıyla ilk kırılmalarını yaşıyorlar. Rana olayı sessizce kendi içerisine bastırarak kabullenmeye çalışıyor, hatta unutmak istediğini söylüyor.
Öte yandan Emad kafasında ki soruları cevaplandırmak adına saldırganı kendisi bulup cezalandırmak istiyor. Emad Rana’nın polise gitmeyi reddettiği anda intikam almak için yanıp tutuşan bir birey haline geliyor. Eve giren adam yaşlı ve çaresiz bir satıcıdır. Emad satıcıyı cezalandırmak amacıyla yaşanan her şeyi ailesine anlatması için onu zorlar. Satıcının ailesi ve Rana olaya dâhil olduktan sonra Emad hikâyenin kötü karakterine dönüşür.
Rana ve Emad karakterlerinin film içindeki karakteristik dönüşümleri doğru ve yanlış üzerine bildiklerimizi sarsar haldedir. Rana karakteri yaşadığı olaydan sonra korkuya yenik düşmüş, mesleğini yapamayacak duruma gelmiş, yaşadıklarını anlatmaya çekinen ve acı çeken birine dönüşmüştür. Emad başlarda yardımsever, düşünceli görünürken o da yaşananlardan sonra sadece intikama odaklanan biri haline gelmiştir. İkilide yaşanan bu değişiklik aralarındaki ilişkiyi yıpratır hatta yok ederken, “doğru ve yanlış nedir?” sorularıyla karşılaşıyoruz. Peki, karakterler neye bağlı olarak değişti? İranlı yönetmenin bu hikâyede anlatmak istediği gerçek neydi?
Öncelikle hikâye bir erkeğin gözünden anlatılmış, toplumun erkeğe yüklediği sorumluluk, namus gibi kavramların arasında boğulan bir Emad izliyoruz. Kendi içerisinde bastırılmış duygularını, yaşanan olaydan sonra dışarı vuran ve öfkesini nasıl kontrol edeceğini bilmeyen bir karakter, diğer bir değişle sahte modernliğin yıkılışı gerçek benliğin ortaya çıkışı. Aynı durum Rana’da da beliriyor güçlü, modern bir görüntünün ardında toplum baskısından çekinen, yaşadıklarını bile anlatamayan güçsüz bir kadın figürü. Rana’ya saldıran yaşlı adam ve ailesi filmin içerisine doğrudan yansıtılmış İran toplumunun yalın örneği olarak çıkıyor karşımıza.
Geleneksel toplumlar içerisinde modern olmaya çalışan bireylere açık bir eleştiri ya da özeleştiriye davet var filmde. İnsanlığın ezici çoğunluğu olduğundan farklı, aslını gizleyerek yaşar toplumda. Her ortama uygun olarak başvurduğumuz roller vardır, ya kendi benliğimizi gizleriz ya da olmak istediğimiz gibi davranırız. Gerçek benliğimizin açığa çıkması, içimizdeki duyguların bir tetikleyiciye bağlı hareket etmesinden başka bir şey değildir. Bu durum doğru veya etik değildir tartışmasından ziyade, ortaya çıkan duyguları yönlendirmede sorun yaşarız sıklıkla.
Emad karakterinin yaşlı bir adama ne yapacağını bilmemesi ama sonsuz bir öfke duyması gibi. Bu karakter değişimlerinin temel sorunu bireyin yaşadığı çevre ve toplumda olmak istediği kişiliğin karşılığını ve dayanağını bulamaması olmuştur. Satıcı filminde modern görünen ama intikam hırsıyla yanan ve beraberinde modern öncesi güdülerle hareket eden bir karaktere eleştiri sunulurken aynı zamanda İran toplumunun aynı birey üzerindeki etkisi gözler önüne serilmiş ve aslında bireyin toplumdan ayrılamaz bir parça olduğuna vurgu yapılmıştır.
Bizler tüm ilerici çabamıza rağmen içimizde bir yerlerde yaşadığımız toplumun egemen görüşlerini barındırıyoruz. Bir sorun karşısında ters yüz edileceğimiz güne kadar karakterimizi en iyi şekilde hazırlıyoruz ve sunuyoruz. Satıcı, izleyiciyi bu gibi sorularla baş başa bırakan, toplumsal roller üzerine tartışabileceğimiz, benlik duygusu ve toplumda ki yapay karakterlerimiz hakkında bizlere ayna tutan bir film.