1919’da kurulan ve alanında öncü olma özelliğini taşıyan Sovyetler Birliği Devlet Sinematografi Enstitüsü ya da kısaca VGIK, Sovyet sinemasının farklı kuşaklardan dehalarının eğitim gördüğü, halen Rusya’da bu ekolün mirasının sürdüğü bir sinema okulu. VGIK çıkışlı sinemacılar arasında nispeten arka planda kalan ancak en az ünlü yaratıcılar kadar önemli bir yönetmen olan Ardavazt Peleşyan, öğrencilik yıllarında parlayan, belgesel-deneyse-kurmaca türleri arasında sınırları aşmaya çaba harcayan bir sanatçı. Okul yıllarından itibaren filmleri Sovyetler Birliği’nde ve dünyada övgü ve ödüllerle karşılanan Peleşyan’ın, 1967 yılında, Büyük Ekim Devrimi’nin 50. yılı onuruna çektiği Başlangıç, devrimin 100. yılında da izlenmesi gereken, yenilikçi ve devrimci bir kısa metraj.
Yeni bir dünya düzenini kurulduğu 1917’yi, yeni insanlığın başlangıcı olarak temel alan Ermeni yönetmen, filmine de Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık ve devamında burjuva hükümetine karşı ayaklanan ve devrime imza atan Lenin ve Bolşevikler ile başlıyor. Sovyetler Birliği’nin, gericilerin çıkarttığı iç savaşa rağmen yarattığı atılımlar ve gelişmeler, Lenin’in ölümü, devamında Nazi haydutluğu ve Anavatan Savunması’yla kadrajda yerini alırken emperyalistlerin tüm dünyaya getirdiği yıkım, Sovyetler Birliği öncülüğünde özgür halkların direnişiyle karşı karşıya geliyor. Başlangıç montaj kuramının en güçlü örneklerinden birini sunarken, ses ve müzik kanalının ritminden yararlanarak süratli bir seyir sunuyor. Peleşyan’ın “mesafe montajı” olarak adlandırdığı teknik ile izleyici görüntülerde ve imajlarda yaşananlara uzak bir noktada tutulurken ekranda yakın olarak etkileşime girilen, Lenin haricinde, yegâne yüzün izleyiciye doğrudan bakan küçük bir çocuk oluşu, onca yıkıma rağmen umut ve gelecek aşılayan bir etki bırakıyor. Başlangıç, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin, yıkım yüzyılı olarak da adlandırılabilecek 20. yüzyılın, Devrim sayesinde mücadelenin, insanlığın ilerici ve direnişçi birikiminin de yüzyılı olabileceğini hatırlatarak, günümüzde Sovyetlerin olmadığı bir dünyada gerçekçi bir umut yakalama veya inşa etme gereksinimini de hatırlatıyor.