11 Mart
Hisarköy-Bigadiç (Balıkesir)
Mart ayının başından beri Efsun, Doğa ve benim gözlerimiz hep gökyüzündeydi. İlk leyleği görmeyi bekliyorduk. Bugün Bigadiç-Hisarköy Termal tesislerinde, dışardaki havuzda termalin keyfini çıkarıyorken ilk leylekleri görmüş olduk. Çok sevindik. Hem de bir iki değil, termikle yükselen 50 tanesini, yerden 200 metre kadar yüksekte, göç ederken görmüş olduk. Termikle tırmanmaya başladılar. 2000lerde falan termikten çıkıp kuzeybatıya doğru süzülerek gözden kayboldular. Kim bilir nereyeydi yolculukları? Balıkesir, İstanbul, Tekirdağ, Bulgaristan…
Not: Sürekli kanat çırparak (aktif) göç eden küçük kuşların aksine leylek gibi geniş kanatlı kuşlar göç sırasında süzülerek (pasif) uçarlar. Onlara büyük enerji tasarrufu yaptıran süzülmeyi, karalar üzerinde oluşan sıcak hava akımlarına (termaller) borçludurlar. Gündüz oluşan bu sıcak hava akımlarının içine giren kuşlar döne döne oldukça yükseğe çıkabilir ve uygun koşullarda bir günde süzülerek 400 km kadar gidebilirler.
Yasin Gündoğan
12 Mart
Selçuk
Şehir merkezini bu ziyaretimizde su kemerlerinin üzerinde 3 leylek gördük. 3 Mart’ta hiçbir leylek görmemiş, 5 Mart’ta ise yalnızca bir leylek görmüştük. Elbette yuvaları tüm gün izlememiştik, belki de yuvalarda oldukları anı kaçırmıştık. Selçuk’ta pek çok yuva var. Leylek gözlem yürüyüşü yapmanın vakti gelmiş de geçiyor.
Binlerce yıllık su kemerlerinin üzerindeki leyleklerin karşısında, kanatlarından yayılan bahar güneşinin altında oturup kahve içmenin keyfi tarif edilebilir mi?
Özgür Keşaplı Didrickson
14 Mart
Uşak
Şu sıralar Beydeba’nın Kelile ve Dimne adlı eseri üzerine çalışıyorum. Eser aslında bir siyasetname. Fakat yaklaşık 1700 yıldır pek çok dile çevrilmiş, her kültür üzerine bir şeyler eklemiş ve günümüze kadar ulaşmış. Bu kadar uzun yıllar ayakta kalabilmesinin en büyük sebebi ise sıradan bir siyasetname özelliği göstermemesinde yatıyor. Çünkü Kelile ve Dimne vermek istediği mesajı düz anlatım yerine kahramanlarının büyük çoğunluğu hayvanlardan oluşan hikâyeler aracılığıyla aktarıyor.
Araştırmalarımı derinleştirmeye çalışırken bu alanın en önemli uzmanlarından olan Prof. Dr. Zehra Toska’nın “Türk Edebiyatında Kelile ve Dimne Çevirileri ve Kul Mesud Çevirisi” başlıklı doktora tezini okumaya başlıyorum. İçindekiler kısmında “Hayvanların Temsil Ettiği Kişilik Özellikleri” başlığı dikkatimi çekiyor. Kul Mesud’un Eski Anadolu Türkçesiyle yazdığı eserin transkripsiyonunu yapan Zehra Toska, hayvan adlarının eserde kullanılan haliyle birlikte günümüz Türkçesindeki kullanımına da yer vermiş. Hemen okumaya başlıyorum. Her hayvanın belirli kişilik özellikleri var. Mesela aslan hükümdarlığı, arı açgözlülük ve hırsı, akrep kötülüğü, maymun şüpheciliği temsil ediyor. Liste örnek ve açıklamalar eşliğinde uzayıp giderken birden “Tezer” yazan bir hayvan görüyorum. Yüzüm ışıldıyor. Parantez içinde ise “Sülün” olarak belirtilmiş. Yıllar yılı Tezer Özlü dışında hiç kimsede rastlamadığım bu ismin “tez ermek” eylemiyle ilişkili olduğunu düşünürdüm birçoğumuz gibi. TDK İsimler Sözlüğünde dahi “Çabuk hızlı çevik kimse” anlamına gelen Tezer’in tavuksular (Galliformes) takımından, büyük çoğunluğu dikkat çekici renklere sahip zarif bir kuş türü anlamına geldiğini öğrenmek beni çok mutlu etti. Bu hem dilimizin zenginliğini fark etmek hem de neredeyse anlamsız görünen bir adın gerçek manasını öğrenmenin verdiği bir mutluluk… Tezer Özlü’nün ailesi acaba kızlarının adını manasını bilerek mi koymuşlardı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Zihnimde her iki anlamı da içeren yeni bir tanım yapıyorum Tezer için: “Bu dünyadan aceleyle geçip giden renkli bir sülün idi Tezer.”
Gülbike Keşaplı
Selçuk
Şeftaliler açmış! Papatya beyazlarının üzerindeki pembeliklerin içine dalmadan duramadım. Fotoğraf çektim biraz. Geçen sene, tüm ağaçlar çiçek doluyken tarlaların ortasına yürümek ve orada fotoğraf çekmek istemiştim. Tarlaların kıyısında dolaşırken traktörü üzerinde birini görünce ona bu isteğimi söylemiştim. Tarlalardan biri onunmuş zaten, izin verdi. “Neden fotoğraf çekmek istiyorsun ki?” diye de bir soru sordu. Gülümsedim. Bu sorunun ardında ille şeftalilerin güzelliğinin farkına varmamak yatmıyor bence. Her zaman o güzellikler arasında olmaktan gelen bir şaşırma var.
Gerçekten de fotoğraf çekenlerimiz genelde oraya “yabancı” insanlar değil midir? Buna önemli bir istisna olarak yaşadığı yerin doğasıyla bilimsel olarak da ilgilenen, yazıları, çalışmaları için hayvanları, bitkileri fotoğraflarla belgeleyenlerimiz de var elbette. Ben de yazı yazdığım için çoktandır bu amaçla çok fotoğraf çekiyorum. Çarpıcı görseller çok dikkat çekiyor, yazıyı bu açıdan güçlendiriyor. Eskiden, hele ilk gördüğüm şeylerin fotoğrafını çekmekten kaçınırdım. Bir keresinde 1500 yunusluk bir sürünün içindeki bir teknede yer alma şansına kavuşmuştum. Makinem yanımdaydı ama yunusları izledim, hiç fotoğraf çekmedim.
Bugünlerde herkesin çok fotoğraf çekmesi telefonların zamanla telefondan çok fotoğraf makinesine benzemesiyle de ilgili elbette. Bu kolaylık nedeniyle ben de gerektiğinden daha çok fotoğraf çekiyorum kesin.
Mandalina ve şeftali bahçelerinin yanındaki toprak yoldan ayrılıp şehir merkezine doğru yürüdüğümde bu kez açmış erik ağaçları gördüm. Üzeri duvar yazılarıyla kaplı bir duvarın ardındaki bahçedeydiler. Duvardaki küfürlerle bahar dalları bana çok uyumlu geldi o an. Şimdi bunu yazarken aklıma Onat Kutlar‘ın Bahar İsyancındır isimli kitabı geldi. O an bunu düşünmediğime göre belki de baharın gerçekten isyancı olduğunu hepimizin bilmesiyle ilgiliydi bu hissim.
Yürüyüşten eve döndükten bir süre sonra banyoda elimi yıkarken aynaya bakınca gülümsemeden edemedim. Meğer saçımda bir minik şeftali çiçeği yaprağıyla dolaşmış ve sonra yemek yapmışım.
15 Mart
Bugün yol kıyısındaki boş tarlaya atılmış bir palmiye yaprağı gördüm. Birkaç apartmanın bahçesinde küçük palmiye ağaçları var. Küçükken anneannemin bahçesinde de vardı bir küçük palmiye ağacı. Budama zamanı geldiğinde heyecanlanırdık. Kız kardeşimle yaprağın üstüne oturur, dönüşümlü olarak çekerdik birbirimizi.
Binaların üzerine büyük, doğa temalı resimler yapan Mona Caron isimli bir sanatçı varmış. Yaptıklarından etkilenmemek imkânsız. Caron’un görkemli duvar resimleri, gökdelenlere bir karşılık gibi. Gökdelenlerin doğayı gölgelediğinin ama onların nefes almasını etkileyemediğinin hatırlatılması gibi. Enginar ve patlıcan gibi sebzelerin bile hem büyülü hem de yalın şekilde nefes aldığı duvar resimleri örneklerine, Caron’nun her biriyle ilgili açıklamalarına ve tarım işçisi haklarından iklim değişikliğine bir aktivist sanatçı olarak desteklediği etkinliklere şu adresten ulaşabilirsiniz;
https://monacaron.com/narrative-murals
16 Mart
Birkaç gün önce balinalarla ilgili çok etkileyici bir videoya denk geldim. Bu muhteşem videonun en başında 5 gri balinanın su yüzeyinde nasıl etkileşim içinde olduğu görülüyor. Keyifli vakit geçirdikleri belli, belki de oynuyorlar. 23. saniyede bir balinanın nefesinden gökkuşağı oluşuyor!!! Gri balinaların etrafında yunuslar dolaşıyor. Araştırmacılara göre balinalar sosyal davranışlar içine girdiklerinde yunuslar merakla yanlarına gelirmiş.
Videoda daha sonra kambur balinaların inanılmaz beslenme görüntüleri var. Balinaların korkuttuğu balıklar yüzeyde kocaman, siyah bir grup oluşturmuşlar. Balinalar üzerlerine doğru yüzdüğünde balıkların kaçışması nedeniyle ortaya çıkan görüntü de çok ilginç. Dişsiz bir balina türü olan kambur balina, akordeona benzer boğazını genişleterek mümkün olduğunca çok suyu ağzına alıyor. Ağızlarını havaya doğru nasıl açtıklarını görebilirsiniz.
Suyu aldıktan sonra geri püskürtüyorlar. Balıklar, deniz böcekleri balinaların üst çenesinden sarkan “balen”ler tarafından ağzın içinde tutuluyor. Keratinden yapılma balenler, saçlarımıza benzer fırçamsı tabakalara benziyor. Kambur balinalar ne zaman bu şekilde beslense martılar eksik olmuyor. Onlar da elbette sudan dışarı zıplayan ya da şoktan hareketsiz hale gelen balıkların peşinde. Bu 2 balina türü gibi yunuslar da bizde olmayan bir tür. Bildiğime göre balinaların aksine türün Türkçe ismi yok. Merak edenler için türün İngilizcesi pacific white-sided dolphin. Latincesi Lagenorhynchus obliquidens. Keyifli seyirler!
https://www.sfgate.com/local/article/whale-watching-monterey-gray-whale-migration-video-12747919.php
17 Mart
İzmir
Akşam eve dönerken çiçek kokularıyla sarhoş olmaya başladım. Günlüğümüze bu çiçeği de kaydedelim istedim ancak ismini bilmiyordum. Googleda “sarı borazan gibi çiçek” yazmaya kalmadı karşıma çıktı. Meğer adı cennet borazanı imiş. Tepemde sallandıklarından kafamı gökyüzüne çevirmeme sebep oldular. Sokak lambalarına inat yıldızlarla karşılaştım. Genelde yaz aylarında gökyüzüne baktığımdan ister istemez yaz üçgenini aradı gözlerim ama kıştan kalma Orion varı karşımda. Yunan mitolojisinde Orion çok tanınmış bir avcıdır ve kendisinin öldüremeyeceği bir varlık olmayacağını iddia etmeye başlar. Tanrıça Hera onu cezalandırmak amacı ile bir akrep gönderir. Orion akrebi sopası ile ezer ama akrep ölmeden önce Orion’u sokmayı başarır. Bu iki düşman gökyüzünde yerlerini alırlar ancak hiçbir zaman birlikte görünmezler biri doğarken diğeri batar.
Dediğim gibi bir üçgen aradı gözlerim Orion ile birlikte iki parlak yıldız görünüyordu sokak lambalarının arasından. Onları aklıma yazmaya çalıştım meğer belirlediğim yıldızlar kış üçgenini oluşturuyormuş! Büyük Köpek takım yıldızındaki Akyıldız (Sirius) ve Küçük Köpek takımyıldızının en parlağı Procyon. Siz de bir bakın gökyüzüne. Avcı’nın inci dizisi de denen üç yıldızdan oluşan kemerini görün.
Yeşim Öndül
Selçuk
Yeşim’in gönderdiği bu fotoğrafa bakınca pelikanın gölgesi beni Kuşcenneti’ne götürdü. Orada 2 yıl kuş göçü araştırmaları yapmıştık. Masada çalışırken üzerimizden bir grup geçtiğini en önce üzerimize düşen gölgelerinden anlardık.
Tlingit kabilesinden sanatçı eşim Jno Didrickson elişi oyma kurt desenli küpelerini bitirdi. Küpe kancası kısmında kurdun kıvrık kuyruğu, en altta ise dişlerinin seçilebileceği kafası var. Jno Kuzgun ana klanı, Koho Somonu klanı, Balina hanesinden bir Tlingit yerlisi ( Alaska Kızılderililerinden biri). Tlingitler Kuzgun ve Kartal olarak ikiye ayrılıyorlar. Kartal klanı kimi yerlerde Kurt Klanı olarak geçiyor.
Kuzeydoğu Anadolu’da, şimdi adını hatırlayamadığım bir yerde bir grup kurt görmüştük. Ne kadar etkileyici bir andı.
***
Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.
Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.
Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz.
Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.