İnsanlar mutlu oldukları kadar yaşarlar. Mutluluk baş tacıdır, göz nurudur, yaşama sebebidir. Her gün ve her gün yeniden doğmak, doğan güneşi sımsıkıca kucaklamaktır. Mutluluk neşe saçmaktır, etrafa gülücükler dağıtmak, el atmaktır muhtaçlara. Mutluluk öze dönüştür, tatlı söze dönüştür. Mutluluk taşa, ağaca, doğaya uymaktır. Börtü böceğe yaymaktır sevgiyi.
Mutluluk gökyüzüne yazmaktır sevdayı, mutluluk bir bütünlüktür,
mutluluk birliktir,
güçtür kuvvettir
birlikte varolmaktır
ve varolma duygularını
güçlendiren perçindir.
Mutluluk güneş olmaktır
sıcaklığıyla sarıp sarmalayan
mutluluk yıldızlardır
gök yüzünde milyarlarca göz kırpan
mutluluk her şeydir çünkü mutlu olduğumuz kadar varız ve mutlu olduğumuz kadar yaşarız, yaşatırız çevremizdekileri.
Peki ne kadar mutluyuz,
ilerleyen teknolojinin ortasında
atomların gazların hidrojenlerin arasında
peki ne kadar mutluyuz huzurluyuz
bunca ölümlerin yıkımların enkazların ta odak noktasında
kim ne kadar mutlu, huzurlu olan kim sağanak sağanak yağan
Ölümün duldasında.
Oysaki hepimiz birer güz yolcusuyuz.
Baharı yaşayamayıp yaza ayak basmadan kara kışa yol alan
hepimiz düşlerimize tutuklu
Hayallerimize hapsedildiğimizden beri
insan olarak varız da insanlığı bilemediğimizden beri
sevgiyi büyütüp yüreklerimizden
zincirlerimizi kıramadığımızdan beri sıyrılıp özümüzden, düşerek gücümüzden bize dayatılan hayatı yaşamak zorunda bırakıldık. İşte tam da bu noktada, sıraladığım bütün güzellikler büyük bir kırılma yaşayıp
mutluluk mutsuzluğa
sevgi sevgisizliğe
huzur huzursuzluğa
birliktelik ise büyük bir yıkıma uğramış iken
her şeye ram etmek
şekil değiştiren köleliğe
ve sistematik bir esarete
sürüklemiştir biz insancıkları
Güç zehirlenmesi yaşayan sistem karşısında bütünselliğini kaybeden insanların ağaçtan dökülen yapraklar gibi rüzgârın oyuncağı olmaktan kurtulamamalarına imkân tanımamakla birlikte, o vakit insancıklıktan öteye taşıyamazlar kendilerini.
Bu kez menfaat çıkar başlar leşten koparacakları parçanın hesabı içinde kıvranıp dururlar.
Bana göre Dünya bir leştir peki etrafında toplanıp kendi öznesinden sıyrılıp gözünü para, makam mevki hırsı bürüyen bunca insanlar güruhu nedir sizce?
Gücü, gücü yetene döndü devran yükü kan ve gözyaşıyla doldu kervan,
sevgi;
canlı ve de cansızı var eden tek güç – en büyük güç.
Sevginin bittiği yerde hiçbir varlık varlığını sürdüremez. Sevginle çölü bile cennet bahçesine çevirebilirsin.
Sevgi dinin, bir devletin, her bireyin ve her bir ailenin temel taşıdır.
O taştan yoksun olan her şey her varlık zulüm ve zorbalıkla yükseltir binasını.
Zulmün olduğu yerde kölelik,
köleliğin olduğu yerde esaret,
esaretin olduğu yerde kaoslar zinciri birbiri ardında takılarak uzayıp gider.
Sevgisizlik kavuran çözdür,
ateşten geriye kalan küldür.
Kuraklıktan orada kalan
tozaktır.
Sevgi bir deryayı umman gibidir. bir okyanustur, kısacası sevgi tüm kainattır. bütün güzellikleri içinde barındıran yegane güç
yaşam;
bir trenin yük vagonları gibidir. Sevgi ise o vagonların lokomotifidir. O vagonların içini kirletmeyin efendiler.
Kendi küllerinden kendini var eden anka kuşu misali
bizlerde geçmişin küllerinden geleceğini kaybeden bir toplum olduk. Kendimizi yeni baştan yaratmak yerine,
kendi karanlığımızda kaybolduk.
Geçmişin küllerinden sevgi dolu, umut dolu, mutluluk dolu kardeşçe yarınlar kurabilmek vardı ama beceremedik onu.
O küllerin arasında daha da bir artan kini ve düşmanlığı yaratabildik ancak.
O Küller ki gözlerimizi güzel olan her şeye açması yerine, biz insancıkları iyice körleştirdi.
Oysa ki; köre göz, dilsize söz, topala dayanak, aça ekmek, çıplağa libas, umutsuza umut olmak vardı.
Ama umudu dayanaksız, umudu kör, umudu topal, umudu dilsiz, aç be aç çıplak bıraktık.
Eeeeey hayat
Eeey insanlık
Ben senin neyin olayım?
04.02.2018