Dirimbilim Günlüğü: Gal, Cengaver, Sepya, Türk Keleri

12 Ağustos 2018

Altınoluk

Bu akşam Dostlar Tiyatrosu‘nun, Gogol‘un aynı adlı öyküsünden uyarlanan “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu izlemek için Altınoluk’a gittik. Amfi Tiyatronun tuvaletinde bizi bir sürpriz bekliyormuş meğer; kızıl kırlangıçlar ürüyormuş orada! Kızıl kırlangıç yuvaları uzun giriş kısmıyla çok tipiktir. Hani içeride uçuştuklarını görmeseydik bile hangi türü bekleyeceğimizi bilecektik. Öylesi de heyecanlı olurdu.

Birkaç ay önce Miletos Antik Kenti’nin tuvaletinde de kır kırlangıçlarıyla karşılaşmıştım. Kırlangıçların uçuştuğu tuvaletlerden başka nerelerde var acaba? Yavruların büyümesini gün gün izleyerek “içinden kırlangıç geçen tuvalet notları” tutmak ilginç olurdu.

Özgür Keşaplı Didrickson

14? Ağustos

Burhaniye

Dutluca köyünü geride bıraktıktan bir süre sonra “o ağaç ne ağacıydı öyle?” diye aniden durdurdum eşimi. Bir anda hünnaba benzetmiştim ama hünnapların Ağustos’ta olgunlaşmayacağını da biliyordum. Geri gidip baktığımızda baştan aşağı gallerle sarılmış bir meşe ağacı olduğunu gördük. “Gal”, böcek ya da mantarların bitkilerde oluşturduğu anormal yapılardır. Birçok farklı türü olmakla beraber bizim gördüğümüz, mazı arılarının (Cynips gallaetinctoriae) oluşturduğu gallerle sarılı bir mazı meşesiydi (Quercus infectoria). Mazı arıları galleri üremek için kullanır. Daha önce, gallerin bir meşeyi böylesine sardıklarını görmemiştim.

Fotoğraf: Özge Keşaplı Can

Aynı zamanda bir sanatçı olan Zati Erbaş,  doğayla ilgili yazılarını da içeren sitesinde gal oluşumuyla ilgili şu bilgileri paylaşmış;

“Böceğin üreme döngüsü Mazı meşesinin sürgünlerinde başlar. Böcek yumurtalarını sürgünlerde açtığı bir deliğe bırakırken Gal oluşumunu sağlayan işleyişi de başlatır. Ağaç böceğin larvalarına  sert kabuklu güvenli bir odacık sağlarken,öz suyuyla da gelişmesine yardımcı olur. Yumurta ve larva aşamasından sonra böcek bu sert kabuğu delerek dışarı çıkar ve gelişimini dışarıda  tamamlar. Gal aynı zamanda doğal boya hammadesi  olarak da kullanılmaktadır”.

https://www.zatierbas.com/mazi-mesesi-quercus-infectoria-mazi-arisi-cynips-gallaetinctoriae-ve-gal-olusumu/

Özge Keşaplı Can

Loreley, Almanya

Nilgün abla, günlüğümüzde paylaşmamız için son haftalarda çektiği doğa fotoğraflarından göndermiş. Fotoğraflar arasında beni en çok etkileyen henüz Türkiye’de görmediğim, “Cengaver” isimli kelebek oldu. Kuzey ve Güney Anadolu’da dağılım gösteren Cengaver’in  -ve aynı cinsten olan diğer kelebeklerin- konuk bitkisi menekşe türleri olduğu için rehber kitaplarda  “menekşe kelebekleri” içinde yer alıyorlar.  Cengaver’in bilimsel ismi Argynnis paphia.

Cengaver (erkek). Fotoğraf: Nil Sönmez
Kırlangıçkuyruk. Fotoğraf: Nil Sönmez
Fotoğraf: Nil Sönmez

15 Ağustos

Pelitköy sahili

Bugün çok özel bir gündü, şnorkelle yüzerken hayatımda ilk kez mürekkepbalığı gördüm. Oldukça küçüktü. Beni fark etmemiş olamaz ama pek umursamadan yüzdü. Normalde ne hızla ilerlediklerini bilmiyorum ama oldukça yavaştı. Bedeninin iki yanındaki, nasıl adlandıracağımı bilmediğim, rüzgârda dalgalanan eteğe benzer şekilde hareket eden kısmıyla hem zarifçe ilerliyor hem de suda asılı kalıyor gibiydi. Bu haliyle bir yandan fantastik bir filmdeki uzay gemisine de benziyordu.

Fotoğraf: Hans Hillewaert

İsminde “balık” kelimesi geçse de “kafadan bacaklılar” sınıfından bir yumuşakça olan, Türkçe’de “sübye” olarak da adlandırıldıkların öğrendiğim bu güzel deniz canlısını gördüğümde tek başınaydım. Yeğenim o sırada karadaydı ve ben ondan uzakta sayılırdım. Her ne kadar yavaş ilerlese de yeğenimi çağırmak için sudan başımı kaldırdığımda gözden yiteceğini sandım ilkin ancak hiç uzaklaşmadan yüzüyordu. Bunun üzerine yeğenime seslendim, koşarak geldi.  Onun da bu güzel canlıyı izleyebilmesi çok mutlu yaptı beni. Uzunca bir süre de onunla dolandık mürekkepbalığının peşinden.

Yeğenim kadar küçük bir yaşta canlısını yüzerken görmedim belki ama eskiden kumsalda sıklıkla beyaz, tırnakla üzerini kazıyabildiğimiz esrarengiz, tuhaf şekilli bir nesne bulurduk. Mürekkepbalığına ait olduğunu sonradan öğrendiğim, “mürekkepbalığı kemiği” olarak da anılan bu kabuk, yüzerliği sağlıyormuş. İçerdiği kalsiyum karbonat (kireç taşı) nedeniyle kafes kuşlarının mineral ihtiyacını karşılamak için de kullanılıyormuş. Bundan haberim vardı  ama “gaga taşı” olarak adlandırıldıklarını, aynı nedenle sürüngenler, yengeçler için de kullanıldığını şimdi öğrendim.

Bu kabuktan farklı şekillerde de yararlanılırmış. Kuyumcular cilalama tozu olarak, kalıp çıkarmak için kullanırmış bu kabuğu. Tozu aynı zamanda diş macunlarına katılır, mide rahatsızlıklarında kullanılırmış.

Fotoğraf: tjabeljan

Mürekkepbalıkları Sepya (sepiida) takımından. “Sepya” olarak anılan kızıl-kahverengi renk adını mürekkep keselerinde bulunan kahverengi pigmentten alıyormuş. Bu renk sinemada, özellikle “flashback” lerde kullanılıyormuş.

Özgür Keşaplı Didrickson

16 Ağustos

Burhaniye

Dün akşam Erzurum’dan bir öğrencim aradı. Bir ebabil bulmuşlar. Yola düşmüş ve tam bir kedi kapacakken yakalamışlar. Ebabiller zamanlarının neredeyse tamamını havada geçiren kuşlardır. Sadece yuvada kuluçkaya yatmak için konarlar. Uçarken beslenirler ve havada uyurlar.Uçarken de bol bol böcek yakalarlar. Böylece biyolojik kontrol sağlamış olurlar. Bu müthiş uçma becerileri için gereken uzun kanatları ve kısacık bacakları nedeniyle de yere düşerlerse yardımsız havalanamazlar. Yıllar önce ODTÜ Biyoloji Bölümü’nün önünde böyle bir ebabil bulmuştuk. Kanatlarında kırık olup olmadığını kontrol ettikten sonra Fizik Bölümü’nün en üst katına çıkıp oradan uçurmuştuk.  Ben de öğrencime herhangi bir yarası ya da kanatlarında bir sorun olup olmadığına baktıktan sonra yüksekçe bir yerden fırlatmasını önerdim. Ertesi sabah Palandöken Dağı’na çıkıp oradan uçurmuşlar. Öğrencime, Afrika’ya göçünden önce bir günlüğüne sizin misafiriniz oldu bu ebabil kuşu dedim.

Ebabillerle ilgili ilginç bilgilerden söz eden bir yazı;

https://www.telegraph.co.uk/science/2016/10/27/common-swift-sets-new-record-by-staying-airborne-for-10-months-a/

Özge Keşaplı Can

Juneau (Alaska)

This bear was quietly walking through the water. I do not know if he was looking for fish or was just enjoying a bath.

Bu ayı suyun içinde sakince ilerliyordu. Balık mı arıyordu yoksa sadece yıkanmanın keyfini mi çıkarıyordu bilemiyorum.

Kara ayı. Fotoğraf: Jos Bakker

Jos Bakker

18 Ağustos

Öğretmenler Mahallesi kumsalı, Burhaniye

Bu yaz bir türlü sabah erken kalkıp yüzmeyi başaramamıştım. Bir hafta içinde Erzurum’a döneceğimi düşünerek bu sabah körfezin buz gibi sularına attık kendimizi ve çok iyi geldi. Yüzerken denizin üzerinde iyice alçalarak sinek yakalayan ya da su içen kır kırlangıçlarını izlemeye bayılırım  ve yine gördüm birkaçını. Bu defa bir de sürpriz vardı. Bir anda üç dört metre uzağımızdan bir ibibik geçiverdi. Kelebeği andırır ibibiğin uçuşu. Siyah beyaz bantlı, yuvarlak kanatları vardır. Turuncu rengini de unutmamak gerek tabii ki. Türkçe adını başındaki ibiğinden, İngilizce (Hoopoe) ve Latince (Upupa epops) adını ise “hup hup hup”diye ötüşünden alır. Türkçe’de ayrıca, ötüşü nedeniyle “hüthüt” kuşu olarak da bilinir. İbibik ötüşü baharın müjdecisidir benim için. Yüzerken gördüğümüz acaba Burhaniye’de üreyen bir birey miydi yoksa çok daha kuzeyden hatta Avrupa’dan mı geliyordu? Ne kadar sürede ulaşacaktı Afrika’daki kışlama alanlarına? Binbir tehlikeyle dolu göç yolculuğunu sağ salim tamamlayabilmesini dileyerek sabahıma mutluluk katan ibibiği uğurladım.

İbibik. Fotoğraf: Sl-Ziga

Özge Keşaplı Can

16 ağustos

Küçükkuyu

Teyzemle yılın bir kısmını geçirdiği Küçükkuyu’ya geldik bugün. Memleketim Burhaniye’ye bu kadar yakın olmasına, o güzergâhtan sıklıkla geçmemize rağmen hiç gezmediğimiz bir yerdi. Tahmin etmediğim, ilginç  bir atmosferle karşılaştım. Kumsala birkaç adım ötedeki çocuk parkının kocaman bir çınarın altında oluşu çok hoşuma gitti. Daha çok yüzmeye zaman ayırdığımız için göz ucuyla gördüğüm, eski binaların olduğu sokakları gezemedik. Hızlı yapılaşmanın imi kalıntı zeytin ağaçları ve sonradan yerleşenlerin baskın varlıklarıyla eskisini bilmesem de ruhunun değişmişliğini hissettiğimi düşündüğüm Küçükkuyu’yu tanımak için o sokaklarda kaybolmak gerekli olsa gerek.

Hemen meydandaki kumsalda girdik denize. Kumlu, kayaların olmadığı denizde pek balık göremedik. Üzerinde şemsiyelerin, şezlongların olduğu kayalık bir uzantı vardı. Balık bulmayı dileyerek oraya yönlendik büyük yeğenim Rüzgârla. Deniz kestaneleri ve birkaç türden bir sürü balık karşıladı bizi. Yeğenim bu senenin ilk salpalarını gördü burada. Bir süre sonra balıklara ekmek kırıklayan bir adamla karşılaştık. Etrafında balıklar toplanınca biz de bayram ettik, ne güzel oldu.

Günün en heyecanlı anı, küçük yeğenim Defne’nin ilk kez şnorkelle denize bakması oldu. Birkaç yıldır benim eski tip şnorkelimle alıştırmalar yapıyorduk ama tam olarak denememişti. Ablasının kullandığı yeni model şnorkelle bakmış oldu suyun altına ilk kez. “Sualtı bambaşka bir dünyaymış” gibi bir söz söylemesi de komikti. Gözleri balıklara, denize yabancı değil elbette. Tam da bu yüzden “bambaşka bir dünya” olarak denizi, ancak sualtında da görebildiğimiz zaman tam olarak keşfedebileceğimizi nasıl bilmesin?

Isırganlı, nar çiçekli dondurmayı da ilk kez orada tatmış olduk. Lavantalı da yapıyorlarmış ama o an yoktu. Tadıyla, kokusuyla otların, bitkilerin dünyası nasıl da güzelleştiriyor değdikleri yeri.

Özgür Keşaplı Didrickson

17 ağustos

Burhaniye

Bugün çocuklarla havuza gittik. Kızıl kırlangıçlar üzerimizde uçuştu, su içti. İğde ağaçların üzeri dolu ne zamandır ama henüz buruklar. Orada oldukça kahverengi meyveleri olan bir ağaç buldum. Tadı şölenin yakın olduğunu duyuruyordu, yaşasın!

Özgür Keşaplı Didrickson

18 Ağustos

Pelitköy sahili

Birkaç yıl üstüste gördüğüm ahtapotun yerini bellemiştim ama bu sene hiç bir ziyaretimde izine rastlayamadım. Geçen yıldı sanırım, deniz kıyısına dek gelmişti biri. Öyle ki başı suyun dışında kalmıştı. Yeğenimle denizin altında, evinde de görmeyi çok istediğim için bugün uzun süre gezindim şnorkelle. Bir ara başımı kaldırdığımda bizimkilerin denizin kıyısında bir şey arar gibi uzaklara baktığını gördüm. Uzun süre olmuştu gezime başlayalı, beni merak ettiklerini sandım. Seslendim, el ettim ama uzaklara bakmaya devam ettiler. Meğer yunus görmüşler. Bu mevsimde sık sık görüyoruz onları, önümüzdeki günleri heyecanla beklemek için kocaman bir neden.

Bugün Defne şnorkelle ilk balığını gördü, yaşasın!

Özgür Keşaplı Didrickson

19 Ağustos

Burhaniye

Sosyal medyada spor haberleri – daha çok başarıyla ilgili olanlar olsa da- ne iyi ki çok paylaşılıyor yoksa Sümeyye Boyacı’nın çok etkileyici öyküsünden haberim olmayabilirdi. İki kolu olmadan ve kalça kemiği çıkık olarak dünyaya gelen 15 yaşındaki Boyacı,  İrlanda‘nın başkenti Dublin‘de düzenlenen Paralimpik Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanarak Avrupa Şampiyonu olmuş. Sümeyye aynı zamanda resim ve ebru çalışmaları yapıyormuş. Öyküsü Sümeyye’ye benzeyen daha pek çok insan var kuşkusuz ama çoğunlukla ancak böylesi başarılar elde ettiklerinde haberimiz oluyor. Böyle büyük engellere sahip olarak doğan insanların engellere karşı attıkları her adım ne kadar değerli aslında.

Haberlerden Sümeyye’nin balıklardan ilham alarak yüzmeye başladığını, “onların da kolları yok” dediğini öğrendim. Balıklar bilse gülümsemiz mi?

https://onedio.com/haber/baliklardan-ilham-aldi-avrupa-ve-dunya-sampiyonu-yuzucumuz-sumeyye-boyaci-nin-basarilarla-dolu-hikayesi-836449

Özgür Keşaplı Didrickson

20 ağustos

Burhaniye

Balkonda otururken tavanda bir “geko” gördüm. Aslında Türkçe bilimsel ismi “Türk keleri” ya da “Geniş parmaklı keler” ama ben küçüklükten beri böyle derim onlara. İngilizce’de “gecko” olarak adlandırılıyorlar. İçinde yer aldıkları ailenin ismi de Gekogiller (Ev kelerleri). Mutlaka bunlarla da ilgisi var ama yerçekimine meydan okuyarak tavanda gezinen, duvarlardan hızla kayan bu sürüngenin ilginçliğine en çok bu ismin yakıştığını düşünmüş de olabilirim. Halk arasında “süleymancık” dendiğini de biliyorum ama onları görür görmez öldürmeye girişenlere rastladıysam da bu ismi de çok duymadım sanki. Bu türün bilimsel ismi Hemidactylus turcicus.

Fotoğraf: Hexasoft

Böcekleri yiyen geko ile aynı anda bir güve de belirmişti zaten. Ağzında güveyle geko görmüşlüğüm çok ama bu kez güve yakalanmadı. Nedense geko belirdikten kısa süre sonra yok oldu zaten. Acaba neden?

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Türkiye  Kurbağa ve Sürüngenler Gözlemciliği ve Fotoğrafçılığı Topluluğu’nun (turkheptil.org) bu keler türüyle ve yine evlerde sık karşılaşılan diğer bazı sürüngenlerle ilgili olarak başlattığı “Lütfen Beni öldürmeyin” kampanyasından haberdar olduğumda çok sevinmiştim. Ne kadar önemli bir çalışma. Bilgi için aşağıdaki kaynaklardan yararlanabilirsiniz. Kaynaklardan öğrendiğime göre Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü “Türk keleri hatıra parası” bastırmış. Önceden duymuşsam da unutmuşum, bu vesile ile yaban hayatla ilgili gümüş hatıra paraları basıldığını öğrenmiş oldum. Bu hatıra paraları koleksiyoncular tarafından toplanıyor, müzayedelerde satılıyormuş. Acaba satın alanlar arasında sahici kelerseverler de var mıdır?

‘Lütfen beni öldürmeyin’

Süleymancık (Türk Keleri) Nasıl Bir Canlıdır?

http://www.darphane.gov.tr/upload/files/Basin_Bulteni/basin_bulteni_2016_Turk_Keleri_hatira_parasi.pdf

Özgür Keşaplı Didrickson

21 Ağustos

Burhaniye

Kaldırım çalışması sırasında duvarın dibindeki hayıtımızı sökmüşler. Sokak tarafında bitmişti ama yine de ona tutkuyla bağlı olan bizim ailemizdendi o. Hayıt kokusu dünyanın en güzel, en özel kokularındandır benim için. Yanından ne zaman geçsem, parmaklarımı çiçeklerin arasında gezdirir, o kokuyu bir süre ellerimde tutardım mutlulukla. Çok üzüldüm, çok yaralandım. Keşke burada olsaymışım, belki kurtarırdım.

Babaannem ellerine kına yaktırmayı istiyordu nicedir, sonunda yaptırdı. Ziyaret edince parmaklarının uçlarının hafif, silik bir kızıl olduğunu gördük. Koyu kına kızılı değildi. Arada aklı gidip geliyor, kınayı erken açmış sanırım ama o herkese asıl sorunun kına olduğunu söyleyip durdu. “Taklitmiş, taklit” deyip durması çok komikti. Belki gerçekten erken açtığı için tutmadı kına ama babaannem ve onun nesli için bizim yiyip, içtiğimiz pek çok şeyin tazı, tuzu zaten çoktandır eksik değil mi?

Özgür Keşaplı Didrickson

23 Ağustos

Burhaniye

Kanadı yaralı olsa da bahçemizdeki çiçekte çok keyifli göründü bana. Kuytuda olduğu için mi acaba? Sert poyrazımız onlara da zarar veriyordur mutlaka.

Perihan Keşaplı

Her ziyaretimizde sayısız kelebek, böcek gördüğümüz Erzurum çayırları gibi değil buralar, tıklım tıkış insan ve yapı dolu. Bu durumda yakınımızda beliren yaban hayvanları çok mutlu ediyor, heyecanlandırıyor bizi. Atalanta kelebeğinin ziyaretinde olduğu gibi…Bilimsel ismi Vanessa atalanta olan bu kelebek bütün bölgelerimizde, her alanda görülebilen, en iyi bilinen türlerden. Benim de ilk öğrendiğim kelebek türlerinden biri. Her şnorkelle dalışımda hemen gördüğüm Karagöz balığı için de düşündüğüm gibi bu tür de belki kelebeklerin serçesi, kumrusu sayılabilir.  Karagöz de, Atalanta da, kumrular da iyi ki varlar!

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Atalanta’nın konduğu bitki benim için çok tanıdık, çok da sevdiğim bir çiçek ama yerel ismini bile bilmiyordum. Annem bu çiçeğe “üç ortak” dendiğini söyleyince araştırdım. Bilimsel ismi Lantara camara imiş, Türkçe’de “Çalıminesi” olarak biliniyormuş.

https://www.turkiyebitkileri.com/en/photo-gallery/view-album/5756.html

Özgür Keşaplı Didrickson

24 Ağustos

Burhaniye

Bu gelen imbat, poyraza teslim olmayacak gibi görünüyor.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

Bir süre önce gece kalktım, yiyecek tatlı bir şey aradım. Gözüme mutfak masasındaki küçük bir paket ilişti. Üzeri “sevimli” resimlerle, “sevimli” harflerle dolu, çocuklar için satışa sunulmuş bir paketti. Yeğenlerimizi sağlıksız yiyeceklerden olabildiğince koruyoruz ama arada istisnai durumlar oluyor. Öyle bir şey zannettim. Ben de zaten “sağlıksız”lardan bir tatlı yeme isteğiyle dolmuştum, içinde bir tür şeker bulacağımı düşünerek açtım paketi. Açmamla afallamam bir oldu; meğer içinde bildiğimiz kuru üzüm varmış! Limon aroması eklemişler bildiğimiz üzüme; herhalde onca patırtı, gürültü ondandı.

Kapitalist düzenin özellikle çocuklara yönelik besin maddelerini pazarlama şeklinden iğreniyorum.  Bize yapılanı geçsek bile, kâr amacı güden düzenin, beslenmek gibi temel bir ihtiyacımıza, kuru üzüm gibi pazarlanmadan yaşamımızda olan besinlere yaptığı saygısızlık bu. Yoğurdu tabakla aldığımız yılları hatırlayan biri olarak bu durumu çok kaygı verici buluyorum. Gelecek nesillerin besinle bağının bizlerinkinden farklı olacağı kesin de; nasıl olacak acaba?

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Alaska’da vekil öğretmenlik yaparken karşılaştığım tuhaflıklardan birisi geldi aklıma. Tek kullanımlık kağıt bardakların üzerinde bile bir sürü çiçek, böcek resmi olurdu. Hatta bir keresinde üzerinde bilmece olan bir bardak görmüştüm. Ömrü içindeki su bitene kadar olan tek kullanımlık bu minik kağıt bardaklar herhalde raflarda iken rakiplerinden bu bilmeceye sahip olduğu için tercih edilebiliyor; bu nedenle satın alınabiliyor. Limon aromalı kuru üzüm paketinde bilmece yok belki ama pazarlama uzmanları, çocuklar ve onlar için “sevimli şeyler” peşinde koşan ebeveynleri için o küçük yüzeyin üzerinde bayağı çalışmışlar!

Özgür Keşaplı Didrickson

25 Ağustos

Burhaniye

Hatırlayamadığım kadar uzun bir süre sonra yüzdüm bu gece. İmbatın ılıklaştırdığı sakin suda, ay ışığının altında, çok sevdiğim insanlarla birlikte yüzmek  müthiş keyifliydi, ne iyi geldi. Daha kuma gelmeden REM’in çok sevdiğim “Nightswimming” şarkısını hatırladım. Kumun geceye özgü kokusu burnumuzda müzik dinler, şarap içerken onu da çaldık.

Özgür Keşaplı Didrickson

Not: Kuş türleri için trakus.org; kelebek türleri için trakel.org adreslerine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bunu paylaş: