Bak, geçiyor şu ömür denen şey.
Vurarak kendini duvarlara, yollara;
geçiyor eski bir mahzenden,
geçiyor altın yüklü kervansaraylardan.
Atıp duruyor bilekte,
çarpıp duruyor beynin köşelerinde.
Ama kim kandırabilir onu, kim,
yaşamın sunduğu
leziz mucizelerle?
Sen değil, Hayal, sen değil;
gerçi kaplamıştın içimizi bir vakit
kokunun ruha doluşu gibi.
Çekerdik seni içimize
ve ah! daima “yöntemi telaffuz ederdik”!
Fakat geçti güllük gülistan,
ne kaldıysa geriye çürümeyi bekliyor;
ve belirsizliğin o tatlı ürpertisi-
Sıkıntı, almış başını gidiyor.
23.10.2018
Ankara
***
Görsel: Ölüm Öncesi Eşitlik (1848) – William-Adolphe Bouguereau